1 Ağustos 2009 Cumartesi

Cisimler Vesaireler Üzerine


Ey cemaatî Monteyîn, iki gündür aklımdan atamadığım iki tane cisim var.
Bu yazıların bir çoğu anlamsızlığa hizmet ettiği için sizden saklamayacağım neler olduklarını:
1. Kinder Sürpriz Yumurta(yumurtayı eklemesem de anlaşılır, ama tarım bakanlığından uyarı geldi)
2. Tuvalet Fırçası

İki gündür, bu iki cismin modern dünyadaki yerini,iktisadî değerlerini, varoluşsal şalalarını düşünerek kafayı yeme noktasına vardım. Hatta bir an hayali bir böreğin üzerine kinder yumurtanın çikolatasını eritip bunu tuvalet fırçasıyla sürmek bile geçerken, sinapslarda problem olduğunu farkedip hemen çocuk sömürüsü yapan şarkı yarışmalarını açıp beynimi rölantiye aldım diyebilirim.

"Peki sen nasıl bu hale Monti?" derseniz, bu şekilde beynimi eritmemin tek sebebinin gün boyunca yavan ekmek yemekten kaynaklandığını söyleyebilirim. Beynimin içinde bir fırın çalışanı yaşıyor artık ve bunları düşünmeme sebep olan da sadece odur. Daha adı yok! Zaten adı olduğu zaman ben artık kişilik bölünmemi tamamlamış bi manyak olarak sokaklarda dolaşıyor, bulduğum bütün unlu mamûlleri fırına atmaya kalkışıyor olacağım. Bir de böyle kişilik bölünmesi hayali olaylar falan diyince nedense sadece A Beautiful Mind aklıma geliyor, zaten Russell Crowe'dan yeteri kadar nefret ediyorum, bir de John Nash'in hayatını abuk anlatan film iyice çıldırtmıştı beni. The Doors filminde Oliver Stone, Jim Morrisson'a ne yaptıysa, bu filmin yönetmeni de aynı salaklığı yapmış. Aferin ona!

Ayrıca şu an aldığım habere göre Serdar Ortaç Kanal D'de uzun hava çekme rekoru kırmış. Serdo'nun süresini bilmiyorum, ama benim de zamanında 43 saniye "Çile Bülbülüm"de "çile"yi çekmişliğim var. Eğer okuyorsa bu blogu hodri meydan diyorum. Heyy yavrum be, öyle kameralar karşısında modern teknolojinin de yardımıyla uzun hava rekorları kırmak kolay, gel yiyorsa yeryüzünde ne işe yaradığı belli olmayan yerden yüksekliği yaklaşık 6,22cm olan dürümcü taburesinde kır o rekoru. Çünkü ben rekorumu orada kırmıştım ve bununla gurur duyuyorum.

Neyse

1. Kinder Sürpriz

Bu cisim, bilindiği gibi orta gelirli ailelerin giderlerini arttırmak amacıyla kapitalist şirketler tarafından yaratılmış büyük bir komplodur. Zaten artık kinderi bırakma yaşıyla kontöre başlama yaşı hemen hemen eşit diyebilirim. Bu arada sanmayın ki bu planlı yapılmış bi kelime esprisi, zira tamamen tesadüflerden oluşan bir durum. Ama yine de kinder-kontör önceden aklıma gelse bununla da ilgili abuk bir öykü yazardım, inkar edemem. Neyse, öncelikle içinden oyuncak çıkmaz da yapboz çıkardı ya bazen, işte o çocuk benim. Hep yapboz çıkan çocuk benim. Lanet olsun ki, sadece bir kere arkasındaki sarı adama tekme atan mavi katır çıkmıştı bana. Sürekli yapboz çıka çıka bu hale geldim zaten. Sonra bunun bi üst modeli çıktı toybox, ondan da şarkılı büyüteçli şeyler çıkarken bana yine anahtarlık çıkıyordu. Sırf bu yüzden lyceé 2'ye kadar çevreme toybox aldırtmışlığım var, ama bana her zaman toybox çocuğunun sinir bozucu suratını görmek ve o karton kutuya bakıp "Aslında biriktirsem harbiden kale olur bundan ya!" diye düşünmek kalıyordu. Üstüne gırtlakta iğrenç tat bırakan sakızı da cabası. Neyse kindere dönersek, nasıl ki taso toplayan bazı çocuklar cipsini çöpe atarsa Kindere karşı da bu hisleri besledim. Ama bunu ortalamaya vurursak, mesela taso toplayan çocukların %18'i falan cipsi çöpe atıyorsa, Kinderi alan çocukların %60'ı yumurtayı umursamamıştır bence. Bu yüzden diyebilirim ki sanırım cipsin marginal utility'si kinderden daha yüksektir. Ama tabi taso ve oyuncağın da aslında demand elasticity'lerine falan bakmak gerekir galiba. Neyse bunların düzgün ekonomik sonuçlarını bana iletecek ilk okura bir adet tavana atıldığı zaman yapışan jelimsi oyuncaklardan hediye etmeye karar verdim.

Bir çok orta gelirli aile çocuğunun zırlayıp yerlerde sürüklenirken, yanaklarının hem kendi zırlamalarının hem de gelen tokadın da etkisiyle kızardığını biliyoruz. Gelin bu zalim kurumun kökünü kurutalım. Bu yüzden derim ki, HAYDİ KİNDER ÜRÜNLERİNİ BOYKOTA!

İkincisi de tuvalet fırçası! Bunu boykot edemeyiz pek sevgili okur, her ne kadar yeryüzündeki en çirkin tasarlanmış, en pis 3 şeye kafadan girecek olsa da, sonuç olarak kullanılıyor işte. Bu arada, Dirty Jobs'da çalışan Aga'nın gelip "Yıldız Plastik" gibi bir kurumda Tuvalet Fırçası üretimine katılmasını teşvik edelim derim. Çünkü o kadar iğrenç hisler uyandırıyor ki içimde, yeryüzünde en güçlü temizleyicilerin içinden geçirilmiş bir fırçayı Süpermen'in şu birşeyötesi ışınıyla baktığımız zaman bile mikroplu göreceğimize inanıyorum. Ha bu arada Protex reklamlarını gördünüz mü bilmiyorum ama acaip bir kolpalık mevcut reklamda. Şimdi arkadaş elini yıkamadan önce toksik yeşili varlıkları görüyoruz mavi camın arkasından, ama çok fazlalar yani. Sonra protexle yıkanınca 4 tane falan kalıyor. Yani "Hiç bir şey kusursuz değildir!" diyen ikircikli bir havası var. Hayır protex'in bütün mikropları öldürdüğüne inanmıyorum ama, bunun bir ara Yeni Binyıl'ın "Türkiye'nin İkinci En Çok Satan Gazetesi" gibi dürüst gibi, ama aynı zamanda çakal gibi bir hislerle yapılmış reklamını hatırlattığını da inkar edemem.

Yarın bu yazıyı biraz daha uzatacağım galiba, ama şimdi şatomun zindanında verdiğim Rave Partisine gitmek zorundayım.

P.S: Rölantiyi neden Fransızca yazmadığıma dair mantıklı bir açıklamam yok. Onu da yazardım ama vazgeçtim. Zaten Alis Harikalar Diyarında'yı Fransızca yazdıktan sonra çok kötü hissetmiştim, ayrıca terbiyesizce italique de yazdım zaten. Ya bitirirken aniden, Oya Başar'ın "Beni Bekleyin Anacım" diye bitirmesi gibi bitiresim geldi içimden. Demek ki bana Levent Kırca falan diye laf geçiren şahıs haklıymış. Ona saygılarımı iletiyorum buradan. Bir de, Amerikalı'ların kovalaklığından önceden de bahsetmiştim ama şu fotoğraftaki girişimciliğe bakar mısınız? Bir ara da Usame Bin Ladin'li tuvalet kağıdı falan yapmışlardı. Sanırım hepsi hala Cosby Show ve benzeri sevimli gibi olan sitkomların etkisi altında.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN