25 Eylül 2010 Cumartesi

Sek Pamukşekerli Süt Üzerine


Bugün markete girdiğimde, içime bir huzur doğmuştu, normalde markette kasada kimsenin suratına bakmamak için kafayı yer, koştura koştura da çıkarım. Evet, hatta "ohaaa adama bak sıçıyor" diye düşünmelerinden korktuğum için kağıt havlu satın alırım tuvalet kağıdı almak yerine. Aslında bunun temel sebebi teyzemin ben daha 9 yaşındayken markete hijyenik ped aldırmaya yollamasından ileri geldiğine inanıyorum. Elimde masmavi bir paketle kasaya vardığımda kasadaki kız "kesh hehshs" diye baktı, öyle demeyin dostlar her ne kadar Fransa da olsa burada da böyle insanlar çıkıyor. Utancımdan yerin dibine girmiş, asla geçmeyecek bir travmayla yüzleşmiştim, bu yüzden artık geceleri uyurken bazen altıma kaçırıyorum.

Neyse, ben alışverişimi yapmış çıkarken, süt ve benzeri şeylerin konduğu reyona yöneldim. Sanırım Pınar'ın arka planı kırmızı ve üstünde kırılmış çikolata resmi olan çikolatalı sütünden beri aromalı süte dadanmamıştım. Arada sırada kampanyaya girdiği zamanlar havuç ve elmalı Ülker Hero Baby alıp, Valide Hanıma özellikle şatoda yedirtiyordum. Yerken ağzımdan bir kısmını kaçırıp kaşıkla ağzımdan sildirtiyordum. Sonra suratımın yarısı zaten havuç ve elma ekstratına dönüşüyordu. Ama üstünde soylu ailemizin arması olan ve altında "sev öpme beni" yazan önlük vesilesiyle diğer akan mamaların robdöşambrıma gelmesini engelliyordum.

Reyona dönelim; işte tam bu sırada pesbembe(buraya fotoğrafını koyacağım, çektim zaten, şimdilik bu arkadaşları koydum, üstlerine basarsanız büyüyeceklerinden şüpheleniyorum.) minderbob resmi olan bir sütle karşılaştım. Çilekli olduğuna neredeyse emin olacağım bu sütün üstünde resmen "Pamukşekerli Süt" yazıyordu. Demek son 33 yıldır, arzuhalcilerime yazdırdığım dilekçelerimin karşılığını almış pamukşekerli süte kavuşmuştum. Bu benim için aşağıda göreceğiniz en yenilmez süper şeyler gibi.(allah allah kafa iyice ilkokul 5 seviyesi betimlemesine düştü, napalım pamukşekerli sütü siz içmediniz ben içtim! Aynaya bak aynaya bak!!! Sensin o!! sensin!!)
Bazooka yerine belki minigun da olabilirdi bilemiyorum. Ya da raptor'un bir gözü, terminatör kırmızısı falan. Aman pamukşekerli sütü aldım reyondan ve derhal buzluğa attım, zira sütün içmem gereken ideal bir soğukluğa ulaşması gerekiyor. 10 dakika kadar bekledikten sonra, ellerim titreyerek ve adeta ihrama yeni girmiş bir hacı heyecanıyla(oha!) buzdolabına yönelip sütü açtım. İlk yudumun nasıl olduğunu isterseniz ben betimlemeyeyim de sayın dostum Rimbo betimlesin, evet Rimbo söz sende.

Teşekkürler Monteyn'im evet, Monteyn o sırada sütten ilk yudumu aldığı anda suratında beliren sırıtışı, arkadaş grubuyla ilk defa porno izleyen ergenle eşdeğerdi. Monteyn söz tekrar sende canım.

Bir şey değil Rimbo'cuğum fakat "canım" falan bunlar hiç olmuyor, aramızdaki yaş farkını biraz hesaba katar mısın lütfen. 21 yaşında şiiri bırakacağına göre daha 1 yılın var, gerçi çoktan bırakmışsın gibi ayıca bir betimleme yaptın zaten, yürü git ancak Verlen pisi paklar seni. Neyse dostlar, sütten ilk aldığım yudumla beraber, resmen Barbie reklamlarındaki ülkeye girmiş gibi hissettim. Ancak şöyle bir şey var, mesela balici arkadaşım var, çok kısa kafası sürüyor demişti. İşte onun gibi bir şey, çünkü ilk yudumdan sonrası pek bir şeye benzemiyor. Cappy'nin piyasaya sürdüğü şu özel serinin, Pez şekerli olanları gibi bir şey yani.

Sonra merkatan içindekilere baktım, bir süre bulamadım ve "Acaba bu da Powerpuff Girls gibi şeker, sevgi, diğer güzel şeyler ve bilinmeyen o x maddesinden yapılmış olabilir mi?" diye şüphelendikten bir süre sonra buldum. İçindekilerde "doğala özdeş pamukşeker aroması" diye bir tanımla karşılaştım. Kafamda doğrudan, bizim eski memleketteki o bahar kokulu taze pamukşekeri çiçeklerinin açtığı pembe-mavi-sarı ağaçlar geldi. Birçok çocuk daha çiçek dönemindeki pamukşekerleri yiyerek karınlarını bozuyordu, Endüstri Meslek'teki pamukşekeri ağaçlarına dalıyorlar, bütün süt dişlerini çürütene kadar henüz olmuş yeni yeni rengi yeşilden sarıya,pembeye ya da maviye dönmüş bu pamukşekerlerini yiyorlardı. Her mahallenin despot amcası bu bitkileri kışın reçel yapmak için ağaca dalan çocuklara merdaneli çamaşır makinası sopasıyla dalıyordu. Öyle yani dostlar, pek de matah bir şey olmamış ürün ama fantastik bir şey.

24 Eylül 2010 Cuma

Grinderman 2 Üzerine


10 gündür bu herifleri dinliyorum. Uzun zamandır ayı gitarlı yeni albüm dinlememiş arada sırada bu garage rock revival olaylarındaki grupların albümlerine tekrar geri dönüyordum. Özellikle The Raconteurs'ün Consolers of the Lonely'si çok yardımcı oldu. Jack White da deli danalar gibi yan proje yapıp yapıp duruyor zaten, şu The Kills'deki ablayla The Dead Weather'ı kurdu da biraz daha rahatladı. Her gün her gün grup mu kurulur? Lisede mi okuyorsun ki, iki günde bir grup değiştiriyorsun arkadaşım? En azından iyi isimler buluyor gruplarına da ağzına yüzüne girmiyorum.

Mesela benim Peştamal(La Pechtamalle) diye grubum vardı, bu tip bir isme sahip olunca zaten, herkes konserinize gelmeden önce sizin çalacağınız grupları tahmin edebiliyor. Hemen listeyi vereyim: Muse, Audioslave, Cake, Duman(dikkat çekip herkese söyletmek amacıyla), Wonderwall(Oasis değil, tabii ki wonderwall. Wonderwall çalmayan ortalama bar grubuna zaten "Ortalama Bar Grupları Federasyonu" tarafından yeterlilik sertifikası verilmiyor. Üniversitede Tutunamayanlar'ı okumamak gibi bir şey, ya da ne bileyim entelektüel ortamlarda kimsenin bilmediği bir sinemacının falan adını zikretmemek gibi bir şey. Böyle durumlarda, hiç çaktırmadan "Ya hu siz Kâzım Kosher'i tanıyor muydunuz?" mükemmel İranlı bir sinemacı, zaten biliyorsunuz İran Sineması bir ekoldür, mesela Çakıllı Gündüzler diye bir filmi var, çekimler falan süper" diyebilirsiniz. Dikkatinizi çekerim, filmin konusu hakkında bir bilgi yok, "çekimler süper, açılar falan tabii" diyip geçiştirilebilir. Gece klüplerinde "baslar çok tatlıymış yalnız" falan demek de yine buna giriyor.)System of a Down, falan filan(mail atarsanız grup eklerim buraya daha) ha bir de grupta biraz böyle daha farklı müzik meselelerinde takılanların bulduğu garip isimli bir grubun az bilinen güzel bir şarkısı da olmalı.



Neyse, yan projeler demişken işte bu derbeder abimizin de hacı Warren Ellis(bu adam hasidik yahudi olacak biraz daha kasarsa)(bizim orada bir tane şarapçı var gündüz vardiyasında tekerlikli sandalyeyle, geceleri de asayla geziyor aynı ona benziyor zaten pis herif. Yalnız bir adet şarapçı kabanı lazım ona durun belki öyle fotoğrafı vardır.) ve Martyn Casey(gerçekten de basları çok tatlı çalıyor yalnız. Bir kere No More Shall We Part'taki Gates to the Garden'ı dinleyiniz lütfen, öyle güzel bas yürüyüşleri var ki, RHCP'nin Otherside klibindeki o tellerin üstünde geziyorsunuz resmen.), ve Jim Sclavunos'u alıp birkaç yıl önce Grinderman'i kurup "go tell the women we are leaving" falan dediler. Fakat gördüğüm kadarıyla çoğu aile saadeti içerisinde yaşıyorlar. Son serseriliklerin senin de be Nick'im, yakında sen de Leonard Cohen gibi beyefendi gibi takılmaya başlarsın. Gördüm zaten bıyıkları kesip insana benzemişsin. Zaten yengenin seni o halde eve nasıl soktuğunu anlamak mümkün değil. Warren Ellis evli mi bilmiyorum, yalnız arada Kumkapı'da keman çaldığını gördüm yan proje olarak. "Romanika 1: Agam Agam, Gagam Gagam"ın booklet'inde "Kemanlar: Kansız Warren" diye geçiyor çünkü.
Evet ikinci albüme geliyoruz. Bu albüm 1967'de çıkmış olsaydı Velvet Underground & Nico'nun yaptığı etkiyi yapabilirdi. Mesele öyle devrimci olması falan değil, şarkıların gerçekten de o albümdekileri andırması. Bu arada Ajdar'ın Çikita Muz şarkısıyla Velvet Underground & Nico albüm kapağına selam çaktığından şüphelendiğimi anlatmış mıydım hatırlamıyorum. Bir kere şarkı sözlerini yazan o ellere kurban olurum. Nick Cave bu işi iyi kıvırıyor zaten:


Your mouth is a hologram made of spiders bones
Your fingers little soldiers drumming on their way back home
I thought I saw a thundercloud on the avenue
Lightning rattled though the streets that little storm was you



İmgeler mimgeler gırla gidiyor.Ayrıca bu projede biliyorsunuz biraz daha aşk maşk meselelerinden uzaklaşarak daha serseri dönemlerinin şarkılarındaki benzer, şu Birthday Party falan, işler çıkıyor. Bence şarkılardaki arkada diğer abilerimizin de vokalleri çok güzel olmuş, misal Worm Tamer, veyahut When My Baby Comes. Hele şu When my Baby Comes'ı single yapmazlarsa, Erol Köse'ye veririm onları. Şarkının sonunda çok metalika bir riff var, kedi kesen riff böyle, uzun saçlı siyah tişörtlü satanist üniversiteli bir riff.

Bu heriflerin yeni albümleri güzel, dinlerseniz mutlu olursunuz biraz, sonra Dirty Three falan da dinlersiniz yukarıdaki şarapçının kemanlarının gazına gelip, çok da güzel, çok da iyi olur.

P.S: Dün akşam, sarhoş kafayla Kraftwerk'i öveyim demişim de, şimdi yazdığım tek cümleye bir bakın lütfen:"Hadi bakalım, bu adamlar kavanoz içindeki bal gibiler. Nasıl da sinsice güzellik yapıyorlar onlar." İkinci cümlenin kutsal bir kitaptan alıntı olduğu çok belli zaten:"Şüphesiz ki, onlar sinsice güzellik yapanlardandır. Onun çocuğu, tekno, ve onun çocuğu drum N' bass, ve onun çocuğu IDM'in tohumları tüm dünyaya yayıldı "(Almanya'dan Çıkış, 3:16)

22 Eylül 2010 Çarşamba

Uzun Zaman Sonra Merhaba Doğan Güneş Merhaba Bulut Kardeş Üzerine


Evet dostlar, Ramazan'ın uhrevi havasından henüz çıkmış bulunmaktayım. Bu Ramazan, yazıorucuna girme kararı aldım. Eğer bunun sebebini sorarsanız, gerçekten de herhangi bir teknolojik aletten bu kadar uzun kalabilmek beni de şaşırttı derim. Zaten meselenin Ramazan'la falan alakası yok, canım sıkıldı kitap okudum falan filan. İnternet'le uğraşamadım, ama gördüğüm kadarıyla yazmadığım dönemde, yazdığım döneme göre okuyucu sayısı daha çok artmış. Gerçekten de çok kırıldım. İlla ölü taklidi mi yapmalıydım? Ölünce değer kazanan Barış Akarsu gibi mi olayım illa ki? Çok kırıldım. Yok lan kırılmadım, kırılsam bir daha yazmazdım.

Burada bulunmadığım süreçte, Fransız Aydınlığı'na Giriş dersimin stajı için Türkiye'de bir bakkal olarak 1 ay boyunca staj yaptım, ve inanır mısınız gerçekten de boş kaldığım an depoda bulunan ve 20 yıldan beri sadece çimento tartmak için kullanılan mekanik tartıyla taşaklarımı tarttım. Atasözlerimizin gerçek hayatta da geçerli olması dileğiyle! Ayrıca gazeteyle sinek avlarken de bu sözü de gerçek hayatta uygulamış olmanın gururu içerisindeydim. Birçok esnaf esprisi öğrendim, hepsini Sorbonne'da yazdığım "Esnaflık ve Kötü Şaka,(alt başlık) Korelasyon 1 mi, yoksa sadece Önyargı mı?" adlı tezimde görebileceksiniz yakında. İnanır mısınız, o ortamda gerçekten de başka şakası yapası gelmiyor insanın. Şahsen gelen çocukların hepsine istisnasız olarak "sağdan git cüzdan bulursun" falan diyesim geliyor, aynı sigaraya alışanlara "abi yine aynı zehirden değil mi hessshess" falan diyordum.

Neyse, başka bir zaman da bahsederim de, interneti 5 dakika boş bıraktım, orospu çocukları grooveshark'ı kapatmışlar. Arşivinde Güllü dahil birçok değerli sanatçımızın bulunduğu bu siteyi kapayanları kınıyorum, umarım ki hepsinin evindeki internet hızları 56k dial-up modem dönemi kadar olur ve çaktırmadan çocukları gizlice 146'dan bağlanıp kol gibi faturayı ay sonunda yerleştirirler. Ben gelicem, sayın okuyucularım. Eylül bitmeden önce size en az 6 yazı daha sözüm var, hepinizi seviyor saygıyla kucaklıyorum.

P.S: Mesela 90lardaki Maymunlu filmler furyası hakkında konuşmak istiyorum. Maymun nüfusunun %60'ını maymun ettiler(esnaflık etkisi devam etmekte)! Hayır aslında esnaflığı bırakanların gazetelerin spor sayfalarına manşetçi olarak girdiğinden de şüpheleniyorum ama çaktırmıyorum. Neyse, bu maymunlu hayvanlı filmlerin hepsinin konusu aynıydı falan filan.
 
Copyright © 2010 MONTEYN