Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum. (Cin Ali ve Berber Fil, 370.sayfa)
28 Nisan 2011 Perşembe
Bebek Zırıltısı Dinlememek İçin Noise Dinlemeye Başlamak Üzerine
Bu şakayı gerçekten de nasıl yapabildim bilmiyorum ama geçen gece uyumadan önce yine Timsah Avcısı'nı düşünüyordum o yüzden şimdi yaptım. Yatmadan önce yıkanmıştım, acaip çemen kokuyorum pastırma yediğim için geçenlerde. Kimsenin böyle bir dertten muzdarip olmasını istemem, mesela gül reçeli yediğim zaman da gül koksam delirirdim herhalde. Çünkü gül suyu katlanabilecek bir koku değil. Zaten gül reçeli de yemiyorum. Gülün yaprağı yenir mi ya, ilkokul 1'e giderken yenir teneffüste de, ya da el yumruk yapılıp üstüne gül yaprağı konup "laşk" diye vurup gül yaprağının patlayıp patlamayacağına bakılır bu kadar.(yalnız şu gül yaprağının patlamasında çok garip freudyen durumlar seziyorum ama girmeyeceğim bu rezalete.)
Neyse, biliyorsunuz önceden de birçok kez kara yolculuklarıyla ilgili nefretimi buraya dökmüştüm. Ancak, nasıl olur da otobüslerde zırlayan bebeklerden bahsetmem aklım hiç ermiyor. Bir saniye sol elim çok kötü oldu, sanırım karpal tünel sendromuna kurban gitti sol elim. Hasiktir yazarken acı çekiyorum. Karpal Tünel Sendromu demişken Er Ryan'ı Kurtarmakta Sniper'ı oynayan abimizi anmamak olmaz. Filmde bununla alakası olmasa da yine de anmak istedim çok seviyorum kendisini. Oynadığı filmlerin %70'inde falan görev adamını oynayan bu abimiz eğer Türk olsaydı adı mutlaka Samet olurdu. Fotoğrafını koyup bir tribute eyleyelim.
Evet, konu bugün Noise, gürültü dinlemek diye çevirmek istemedim, tür olanından bahsettiğim için. Noise Müzik de denmiyor kendisine ne diyeceğimi bilemedim, ayı gibi bıraktım. Bu işin en önde bayrak taşıyanlarından Merzbow Japon bir abimiz, zaten bu kafa sikici işin büyük çoğunluğu Japonya'dan çıkıyor. Ancak bebek zırlamasından daha katlanılabilir olduğunu söyleyebilirim. Bu sikin ortaya çıkacağı daha Musique Concréte döneminden belliydi de bir insana da anlatamadım derdimi. Musique Concréte'e gerçekten Pierre Schaeffer bir dönem en iyi arkadaşım olmasına rağmen katlanamam. Zaten bu tip avant-garde mevzulardan pek hoşlanmıyorum, halihazırda buraya gelip avantgart mavantgart gibi kelimeler kullanırken kendi dönemi için önemli bir albüm, efendime söyleyeyim punk'ın oluşumuna çok önemli katkı sağlamış bir albüm vesaire diye sürekli övülen Velvet Underground & Nico albümünü çok uzun süre severek dinlemiştim. Sonradan bir arkadaşımın Godot'yu Beklerken için dediği gibi, bunun bana öğretilmiş bir sevme olduğunu düşünmeye başladım. Yani albüm için "aşmış ya, adamlar o dönemden punk'ı öngörmüşler" falan derken ben buna inanmıyor, sürekli okuduklarımın gazıyla bu albümü övüp duruyordum. Şimdi düşündüğüm zaman bu albümün ne Loaded'dan daha iyi olduğunu ne de öyle efsanevi olduğuna dair fikrim kuvvetleniyor. Kimsenin etkisinde kalmadan bu albümü dinlemiş olsaydım, ve Andy Warhol vesaire gibi isimleri bilmeseydim bu albüme on üzerinden en fazla altı verirdim. Peki bunu okuyan siz munis, iyi huylu, beni de pek sever mi onu bilmiyorum okurların bu yorumum umrunda olacak mı? Hayır!
FAKAT!
Daha iyi bir dünya mümkün, lütfen önyargısız dinleyin albümü. Kötü albüm demiyorum ama bir bu albümün bir de Sgt. Peppers'ın inanılmaz derecede abartıldığına inanıyorum. Hele Revolver ve Abbey Road varken Sgt. Peppers'ın yarak yemesi gerektiğini düşünüyorum. Bir albümün nasıl yarak yiyebileceğini üstad Lovecraft gibi sizin hayal gücünüze bırakmak istiyorum.
Of bebek zırlamasına nefretimi anlatacaktım, hırsım söndü muzlu albüme laf yetiştireyim derken. Bunları yazarken Boris'den Feedbacker'ı dinliyordum, bu kadar.
21 Nisan 2011 Perşembe
Bedeni İçeride Yapmak Üzerine
"Ftaps, çopsss, tapssss, fşşşşşşşşşş"
"Beden dersini içeride yapmak" spor salonu olmayan okulların öğrencilerine şarkı söyletmesi ve diğer etkinliklerde bulunması konusunda yaşadığı deneyimleri anlatan bir Richard Rorty kitabı. Özellikle, sınıf içi "gün sonu eğlencesi oyunları" diyebileceğim, hırsız polis, dev cüce[ bu bûloğu takip edenler arasında umarım bu oyuna deve cüce diyen yoktur. Arkadaşım Deve-Cüce nedir? Cücenin zıttı Deve mi sence? Tamam 5'e gidiyor ve onbirbuçuk yaşında olabilirsin ama lütfen şu oyunun adını düzgün söyle. Ha yaşını buçuklu aktarmak ayrı bir delilik, dokuzbuçuk yaşımdan sonra bıraktım. Bir de bu ekibin, Şişe Çevirmece oyununa Doğruluk mu Cesaretlik mi? diyenleri vardı ki, şimdilerde kullanılan "laikçilik" gibi grotesk(bu buraya uydu mu?), bir kelimenin temelini "cesaretlik" diyerek atmışlardır. Biliyorum ki İngilizcesi Truth or Dare olan bu oyunun çevirisi emperyal güçler tarafından tertemiz dimağlara zerk edilmeye çalışıldı, şu an 7'ye geçtiğim için kullanılıyor mu hala bilmiyorum. Ama yazıklar olsun!] gibi oyunlar bunlar arasında en popüler olanları. Ya da sınıfın güzel seslisine şarkı söylettirmek, bir de şunu belirtmek isterim ki bir hafta önce çok kötü dövdüğü öğrencisine Şol Cennettin Irmakları'nı ceza olarak söylettiren Fransızca öğretmenim vardı. Şol Cennetin Irmakları demişken:
(İslami kesimin öncelikle şöyle taşaklı bir aydına değil, fotoşoptan anlayan birine bir de tasarımcıya ihtiyacı var bu arada, yanayakıla düşündükleri sorunun çözümü budur. Üstünden uçan balonlar geçen arapça bir yazı aklıma Uzun Maltepe pakedini getiriyor. Bir de Şol Cennetin Irmakları demişken şu alıntıyı yapmazsam da çatlarım Çok öyle okunacak bir şey değil de neyse:
Şol cennetin ırmakları, akar Allah deyu deyu.
Öğle namazında güneş, yakar Allah deyu deyu.
Geç katıldı bu kervana, Allahım yakındır sana,
Bir o yana bir bu yana, bakar Allah deyu deyu.
Bu imtihansa hepisi çakar Allah deyu deyu.
Bu kervanda herkes yaya, rastlanmaz beye, ağaya,
İnsan aklını duaya, takar Allah deyu deyu.
Dualar bağlı toprağa, düşünce saplı batağa,
Of şu yapıştırma olayından sonra font bozuluyor, deliriyorum. Toparlayamıyorum da. Neyse beden diyordum, hay sikeyim şu an imleci görmeniz lazım iki satır yukarıda yanıp sönüyor, adeta bir Matrix, bir The Net miydi neydi o Sandra Bullock'ın oynadığı internetli filmlerde başka birisi yazıyı yazıyormuş tadı yaşayıp kendi kendimi korkutuyorum. İnterntli film ise gerçekten de imdb'de ilk 50 listesi hazırlanması gereken çok önemli bir tür, lütfen dalga geçmeyiniz. Nasıl ki "çocuk ve köpeğin dostluğunu anlatan" film genre'ı varsa, bunun da olması lazım, ya da basketçi köpek? Şimdi abartmayayım ama söyle en az 16 tane falan basketçi köpek filmi izlemişimdir yani. Bir de "Stand by Me" benzeri filmlerin de ayrı bir Genre'ı olması lazım.
Bu yazıyı şimdiye kadar hiç yapmadığım bir şey yapıp bir blog tavsiye edip sonlandırıyorum:
http://gothsinhotweather.blogspot.com/
Aşağıdaki boşluğu da silemiyorum. Bir Tutunamayanlar alıntısı uğruna ya rab! Ne Güneşler batıyor!!!!!
19 Nisan 2011 Salı
Tuxedo Cat denen Kedi Hayvanı Üzerine
Neyse, bu kuralların belirlendiği enstitüde yaklaşık 3 yıl yarı zamanlı olarak çalışmıştım, gerçekten de çok ağır bir iş. Her gün gelen binlerce Avatar'lı, Shemale Marge Simpson'lı kötü çizilmiş resimleri elimizden geçiriyorduk. İşte eski sene sonu raporlarını karıştırırken çok gizli verilerden yola çıkarak hazırlamış olduğum, "İnternetin İçindekiler" istatistiklerime rastladım.
Sizinle bunları paylaşmaktan onur duyarım.
%43 Kedi(düşen %12, uyuyan %10, yavru %15, diğer %6)
%30 Porno (burada pornonun detaylarına girmek istemiyorum)
%20 Veri, Bilgi ( kişisel bilgiler de dahil buna facebook, eski sevgili fotoğrafları, komik videolar falan filan)
%7 komik gif (marketten cips çalan martı, betona düşüp kafası yarılan adam vesaire)
Gördüğünüz gibi internetin büyük çoğunluğunu kediler domine etmiş durumda. İngilizce'de Tuxedo cat denen türün siyah beyaz kedi olmasından ötürü şey yaptım, çok garip geldi o yüzden. Yoksa bugün komik bir anı anlatacaktım.
Biliyorsunuz, alışveriş merkezlerine girerken metal dedektörleri oluyor. Bu arada orospu çocuğu Carrefour'a da buradan sesleniyorum, satın aldığım şeyleri bantlayıp, sıcak poşetle mühürleyip durma!!! Yavşak ya, kıçı kırık 70 sayfalık Kumarbaz çevirine kaldım sanki senin de, onu çalacağım. Zamanında Faust'un böyle 100 sayfalık bir çevirisinden okumuştum da Pamuk Prenses ve 7 Cüceler'de cücelerin madenden dönerken söyledikleri şarkıdaki gün batımı gibi bir arka plan kalmıştı aklımda da, sonradan normalini okudum, konu çok farklıymış. Ben daha Pastoral daha inek boku kokan bir yer hatırlıyormuşum meğer. Neyse, zaten televizyon çalamam, yani çalabileceğim şeyler, kepçe, patates soyma aleti, mini kaktüs, kedi maması(ana konuya geri dönüş!), probis falan, ki probisi de sevmem yani, damağımda kötü tat bırakıyor biraz. Neyse, mesele bu değil, sikişmişin çocuğu Carrefour'un kurumsal kimliğini zedelemek amaç burada!! Neyse, metal dedektörleri diyordum. Şimdi sanırım ben 5 yaşımda falan ilk defa Alışveriş Merkezi'ne gittim, zaten öyle doğru düzgün alışveriş merkezleri ben doğduğumda Fransa'da yoktu bundan 350 yıl öncesinden bahsediyorum. Yani Türkiye'dekilerin yurtdışına çıkıp da "Muzu taneyle alabiliyorsun canım, nasıl bir gelişmişlik!!" dedikleri ve Türkiye'de mayonezin normal tüketim maddesine dönüşmesinden çok önceki dönemler. Şimdi metal dedektörlerinden badana diye geçiyorum, bunların plasebo etkisiyle konmaya başladığını düşündüğüm için.
Ancak o zamanlar Demolition Man'i izlemiş ve 3 tane deniz kabuğunun taharet musluğunun yerine nasıl geçebileceğini tahayyül etmeye çalışıyor bir yandan da ilk vintage fütüristik şiirlerimi yazıyor, nasıl Sylvester abimiz gibi hibernasyon olayına girip 20 30 yıl sonra uyanabilirim diye düşünüyordum. İşte bu filmde hatırladığım kadarıyla metal dedektörleri vardı, paso ötüp duruyordu. Bu arada şu an Godspeed You! Black Emperor'ın hep ertelediğim, dinlemekten kaçındığı F#A# Ke$ha albümünü ilk kez dinliyorum. Tebrik ediyorum Efrim Menuck'u canım benim. Neyse, alışveriş merkezine gireceğiz, hemen yakalanma amacıyla ellerimi iki cebime sokup sağ elimi silah şekline getirip, sol elimi de yumruk yapmak sûretiyle bombaya benzetip dedektörden heyecan fırtınasıyla geçtim. Fakat başarısız oldum, ancak bir 10 dakika sonra yürüyen merdivenlerin dış yüzüne tutunarak çıktığım için korku dolu anlar yaşamıştım. Lan 5 yaşında adamı niye yürüyen merdivenin yakınına koyuyorsunuz. Tabii ki dış çeperine asılacak. Neyse, bu da benim böyle bir anım, saygılar. Ha durun şarkı koymadan bitirmeyeyim, ya da ondan önce yine bir şarkıdan çıkıp haiku yazayım, çok sardı:
Sarhoş bir denizciyle
Sabahın körü
Ne yapılabilir ki?
a-ha - the swing of things (1986) from J. Christian Guerrero on Vimeo.
P.S: Komik gif yazıp, "betona düşüp kafası yarılan adam" demişim. Orada biraz garip olmuş. Şimdi bütün betona düşüp kafası yarılanlardan özür diliyorum. Bir nefret suçu izledim. İşledim bile yazamadım. Ama olsun, hani "gif"i izledim ama hiçbir şey yapmadım. BU ŞİDDET PORNOGRAFİSİNE TEPKİSİZ KALDIM!!!1bir eins!1 yazıklar olsun hesabı düşünün onu.
4 Nisan 2011 Pazartesi
Dalai Lama Üzerine
"As human beings, we are all the same, there is no need to build some kind of artificial barrier between us."