3 Mayıs 2010 Pazartesi

Karayolu Yolculukları Üzerine


Efendim, geçenlerde iki yazı yazdım, onları kopyalayıp buraya yapıştırıp birleştirme çakallığı yapıp, zerre efor harcamadan yeni bir yazı yaratacaktım. Ancak kopyalayamadığım için delirdim ve gidip yüzüme şöyle soğuk bir su çarpıp sabah namazına uyanmış müslüman dinçliği yaşadım.

Hayır bir tanesi de taşaklı yani, tombak'tan falan bahsediyor. Resmen tarihin karanlık dehlizlerinde okuru yolculuğa çıkartıp, en sonunda sürpriz sona ulaşıyor falan filan. Neyse Peder Bey'in de dediği gibi "kısmet"

Bugün, uzun yolculuklardaki algı sorunundan bahsetmeyi planlıyorum, zaten bunun yaklaşık 4 cümle kadar ondan bahsedip sonra başka bir yere varacağı çok belli, o yüzden "aman sen de hep aynı şeyi yapıyorsun" diyen olursa, elimden başka bir şey gelmediğini ama isterse gidip şiir yayınlayanların bloglarını okuyabileceğini söyleyebilirim. Zira az önce Muazzez İlmiye Çığ'ın kendi facebook hesabından ulaştığım sitesinde gördüğüm kadarıyla o da şiir yazmış, tabii ki kötü şiirlerde kullanılması gerekli olan soru kalıplı dizeyi, zamanla birleştirerek Mortal Kombat'ta "finish him" sesinden sonra "fatality"(Sonja'nın ki yalnız "babality'ydi)i çekerek "nesin sen ey zaman?" diye bir dize yazmıştır. Şu siteden Bülent Özcan'ın vecizelerini okumasını tavsiye ediyorum, bunların beş para etmediğini fark edip sonra diğer şairlerin dediklerini okuyabilir.

Diyelim ki 12 saatlik gideceğimiz yol var, normalde bize 3 saat olan mesafedeki sıklıkla gidip geldiğimiz yerden de geçeceğiz bu yolu alırken. İşte 12 saatlik yolda aniden geçen 3 saat olayına çok sinir oluyorum arkadaş. Böyle orta uzunluktaki yollarda hep kendimi şartlandırıyorum "hmm evet Edirne'den Ardahan'a, Sinop'un İnceburun ilçesinden Hatay'ın Beysun köyüne gidiyorum" diyorum. Ama hiçbir işe yaramıyor, boşu boşuna beynimi yormuş oluyorum. Aynı şeyi yatarken "şu an x'de değil evimdeyim." falan diye düşünüp, sonra gözleri açıp kendini x'de bulmanın rahatsızlığına benzetebilirim. Bir de 9da kalkmak gerekirken, 6.30da uyanıp "ooh ikibuçuk saatim var, ayılar gibi uyurum" demenin antitezi.

Bir insanoğlu otobüste nasıl uyur? Ne yaptıysam olmadı, boyna takılan şişman emekli kadın türkçe öğretmeni yastıklarından aldım da olmadı. Yolculuktan bir gece önce uyumadım başaramadım. Ayrıca bunu kıvançla söylebilirim, eziyet çekmeden geçirdiğim bir tane bile otobüs yolculuğum yok. Geçen gün Zulusoy seyahat'e bindim. Bu da ne kadar ilginçtir ki, televizyonlardaki gerzekliği bir kez daha gözler önüne süren bir şey. Firma isimlerini harfle değiştirmek, Kemal Sunal'ın Yüz Numaralı Adam Filmi'nde vardı bu kalebodur yerine kulekudur, aeg yerine öiğ, beymen yerine seymen, ülker yerine üfler kullanılıyordu. Neyse devam ediyorum, önümdeki dayı yola çıktığımız andan itibaren(servisler dahil) koltuğu mümkün olduğunca geriye yasladı. Ancak iki saat kadar otobüs koltuklarının 180derece yaslanıp yaslanmayacağı üzerine deneyler yapıp, sürekli o tuşa basıp itmeye çalıştı. Eğer o dayı burayı okuyorsa söylüyorum: "malesef yaslanmıyor:(((" ayrıca art arda gösterilen Wanted ve Mumya'nın üçüncü filmlerini çok sevdiğinden ötürü olabilir, iki kere izledi. Ben kendi ekranımı göremediğim için onunkinden ben de izledim.

Peki "sen niye arkaya yaslamadın?" diye soran olursa, onu sonsuz bahtsızlığımla başbaşa bırakarak arkamdakinin yaklaşık 450 kiloluk bir vatandaş olduğu, ve koltuğu indirme tuşuna bastığım an dik pozisyondan da ileri iterek hemen hemen yarı katlanmış bir moda soktuğunu gönül rahatlığıyla söylerim. Yani aslında pratik olarak kafamın kendi koltuğumla önümdeki koltuk arasında sıkıştığını söyleyebiliriz.

Diğer bir mevzuu Çizi'yi birbuçuk liraya satan orospu çocuğu dinlenme tesisleri. Şimdiye kadar bildiğim çoğu dinlenme tesisinin(bunu doğru yazmak için yaklaşık 12 dakikamı harcadım, beyin ikinci "si"yi atlıyor) ismi; Akabe, Rabia, Ashab-ı Kehf, Asakir-i Mansure-i Muhammediye ayarındaydı. Bu arada eğer İkinci Mahmoud döneminde yaşasam kesinlikle Asakir-i Mansure-i Muhammediye'ye katılmak için mülakatlara girerdim, ama paşa tanıdığım olmadığı için muhtemelen klasik, askeri okula alınmama bahanesi olan renk körü damgası yerdim. Hem zaten mülakatta bir şehir efsanesinin o zamanki versiyonu "Denize İkinci Mahmut mu düşse kurtarırsın yoksa Hz.Muhammed mi?" sorusunu sorarlarsa kendi içlerinde çelişeceklerini bildikleri için bu ordu pek uzun ömürlü olmamıştır.

Neyse, karayolu yolculuğu mevzuundan uzaklaşıyorum, ve müzikal filmlerin West Side Story'yi izlediğimden beri bana komik geldiğinden bahsetmek istiyorum. Sebebini tam olarak açıklayamıyorum ama, rahatsız edici bir samimiyetsizlikleri var bana kalırsa müzikal filmlerin. Özellikle sahneden sinemaya uyarlananları izlerken şarkı söyleyip dans edenleri ciddi ciddi tekmelemek istiyorum. Bundan önce film-noir nefretimden bahsetmiştim, ikinci bir örnek de müzikaller. Bütün müzikal filmlere "death of a disco dancer"ın "love, peace and harmony" kısmını yolluyorum. Düğüm kısmında bile bu kadar tat vermeyen başka bir şey olamaz. Resmen, "artık müzikal film çekilmesin" kampanyamı başlatıyorum bugün itibariyle. Müzikal filmler ezikler ve "dans&müzik bir nefestir benim için" diyenlere çekiliyor. Daniel Day-Lewis(s.a.v)'ın, Nine'da da dalga geçmek için oynadığını söyleyebilirim. Beyni olan her insan Daniel Day-Lewis(s.a.v) ve Fergie(aka ay krateri surat)'nin normalde aynı filmde oynayamayacağını rahatlıkla söyleyebilir. Üniversitelerin de müzikal hazırlayan topluluklarının derhal lağvedilmesi gerekiyor, adeta bir Mavr-i Mira veya Wilson Prensipleri Cemiyeti kadar insanlığa ve beyin gelişimine zararlılar.


P.S: Dev anket devam ediyor!

P.S2: Chris Cunningham'ı yeni keşfettim, hatta bu işlerin arkasında Warp Films, Warp Records olduğunu da yeni öğrendim. Kendisi Judge Dredd'den sorumluyken Kubrick tarafından A.I'nin görsel efektleri için çağırılmış, sonra müzik videosu çekmek için Kubrick'in yanında ayrılmış bir insanoğlu. Aphex Twin olsun, Squarepusher olsun her şekil videoyu yapmış. Ayrıca Michel Gondry ve Spike Jonze'a yakın olduğundan şüpheleniyorum. Aşağı Aphex Twin'e yaptığı kendisinin nasıl bir ruh hastası olduğunu ortaya çıkaran Rubber Johnny videosunu gömüyorum.

5 yorum:

G.a.l.a dedi ki...

Ulusoyun koltukları hiç rahat değil.o ihtişam içinde kahvaltı vermeleri dışında indiğimde çemişkezek turizmle aynı yorgunluğu verdiini düşünüyorum. o koltuk dizaynı hangi ergonomi eksikliğiyle yetişmiş tasarımcıya ait bilemiyorum. human nature filmindeki tim robbins psikolojisinde bir adam olabilir mesela tasarımcı. sen bir de acaip teyzelerle otursan ne hissedersin acaba. birinin yanından kaçmaya yeltendiğimde kolumdan tutup kızım nereye gidiyosun demişti

monteyn dedi ki...

Acaip teyzelerle değil de, onlardan çok daha farklı durumlarla karşılaştığım orta yaşlı amcalarla oturdum. Ayrıca, bu amcalar 120 kilo olduğu için benim koltuğumun da yarısı onlara ait oluyor genellikle.

Unknown dedi ki...

rubber johnny'den nefret ediyorum (gargamel tonlamasıyla okunmalı).

monteyn dedi ki...

o zaman al sana come on my selector http://www.youtube.com/watch?v=JPULQdGLO7A Azman'ın İngilizce ismi Azrael lan ne kadar acaip.

Unknown dedi ki...

squarepusher çok iyi lan. onun dışında come on my selector yine o kadar braindead eylemiyor. robber johnny hakkaten sinir bozucu.

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN