17 Mart 2010 Çarşamba

Bir haftadır tek öğün yemek yediğim için gerizekalı oldum. Bu yüzden hiçbir şey yazabilecek durumda değildim. Yeşil Yol'da yanağından salya akıtan Billy the Kid gibiyim. Omega 3 ve 6 ve doymuş ve doymamış her türlü yağ asidine selam olsun. Bol "ve" kullanarak ölmüşlerin ruhuna fatiha okuyan şahıs oldum.

Bu bahsedeceğim mesele çok bayat bir mesele aslında, ancak çoğunuz bunu yakın zamanda bir arkadaşınızla konuşmamış olmasına rağmen, yine de o meclislerde geçen bir konu: "Sabah ezanında alta sıçmak."

Saba makamı iyi güzel, ve hatta sabah kelimesiyle de uyum içinde olsun da mistik anlamlar yükleyelim buna gibi bir şey düşünülmüş de olailir bilmiyorum; ama "essaleee" diye duyunca hemen salıveriyorum. Fransa'da tabii biliyorsunuz Rousseau şöyle diyor zamanında(adını yanlış yazdıysam umrumda değil, pis herifin tekiydi zaten): "Bu ezanlar ki şehadetler dinimin temeli, Ebedi yurdumun üstünde inlemeli!" bizde de okunuyor yani onu bilin.

Hatta bir ara ezanın Fransızca okunması tartışmaları gündeme gelmiş, bir süre uygulamaya konsa da tekrar Arapça okunmaya başlamıştı.

Neyse, bu sabahları okuyan insanlar kendi seslerini hayvan gibi hoparlörlerden yankılanırken duyunca nasıl korkmuyorlar anlamıyorum. Yıllar önce Saadettin Teksoy'un bir haberini izlemiştim, çok ileri zihinsel, ruhsal vakaları aileleri türbeye bir geceliğine zincirliyordu.

Üzgünüm ama, bunu yapan aile -ve hatta üzgün de değilim- OROSPU ÇOCUĞU'dur. Tahminimce herhangi bir metafizik olaydan bağını koparmış birini de, öyle yeşil bezler sarılmış tabutların bulunduğu yere bir geceliğine zincirlesen yine şuurunu yitirecektir. Ayrıca bu konuda aklıma gelen ilk örnek hiç şaşırmayacağınız gibi Stephen Hawking oldu. Adam sanki pozitif bilimlerin vazgeçilmez temsilcisi. Ne olsa ilk olarak örnek gösterilecek insan. Yine geçenlerde bir sitede okur yorumlarını okuyorum, gerizekalının biri "bilim sokakta da olur Newton'ın kafasına nasıl elma düştü de yerçekimi kanununu buldu." gibi bir şey demiş. Muhtemelen Newton'ın kafasına elma düşmeden önce, manifaturacı olduğunu zannediyor bu insan. Ayrıca tahminimce Stephen Hawking Kırıkkale civarında bir türbeye bağlansa korkudan bünyesi tekrar miyelin üretmeye başlar, bir hafta içerisinde ALS'den eser kalmaz.

Korku imparatorluğu budur bence. Hayır şimdi bölüyorum ama, zaten Arapça diye bir dil olmadığına dair ciddi şüphelerim var. Bunu burada açıklayamam ama yüzyüze konuşsak eminim siz de Arapça'nın var olmadığına ikna olabilirsiniz.

P.S: Hayatımda hiç Bayburtlu görmedim. Bayburtlu gören varsa lütfen bu konuda bilgisini benimle paylaşsın. Bir keresinde Gebze-Harem minibüsünde "Bayburtspor" amblemini görüp ürkmüşlüğüm de var. Ama o sırada motorun üstündeki çirkin kilimde oturduğum için daha büyük dertlerim vardı o yüzden çok da etkilendim diyemem.

P.S2: Normal zeka seviyeme dönerim birkaç gün içinde, o zaman düzgün yazacağım, ve 31 Mayıs'ta Bob Dylan İstanbul'a geliyor, buradan satılık böbrek ilanı vermek yanlış biliyorum ama 15000$'a temiz böbreğimi satıyorum. Zıgaram yok, alkol çok az, hiç spor yapmıyorum çok az baharatlı cips yedim. Dedem 84 yaşında böbrek taşı düşürdü. Fransız Aydını'ndan temiz sol böbrek.

1 yorum:

victor's secret dedi ki...

çok özlemişim yazılarını üstat!

gece gece gülümseyip gülümseyip durdum (hatta ara ara kahkahalarla odamı şenlendirdim.)

o sabah ezanı ceremesini ben de çekiyorum; zira cami evimle bitişik ve müezzin çok çılgın!

tek öğünde 3. haftamı doldurmak üzereyim, yıkılmadım ayaktayım.

p.s.: izmire gavur derler ama en güzel sabah ezanlarını orada duydum. balkona çıkıp bitene kadar ufuğa dalıp gidersin, öyle güzeldir...

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN