21 Eylül 2009 Pazartesi

Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi - 2


Efendiler!(Birinci Meclis döneminin açılış konuşması gibi, kimse üzülmesin bildiğiniz gibi Ladies and Gentlemen We are Floating in Space), İsmail Cem'in kitabını satın aldım pek yakın zamanda. sonra İş Bankası Kültür Yayınları'ndan ek belgeler evime yollandı, Türkiye'nin geri kalmasına ilişkin belgeler vardı. Tabiî İsmail Cem bu konulara değinmiş, ancak ömrü yetmemiş. Ben de Esra Ceyhan/Erol(Hahayt, Penguin İngilizce'ye yeni başlayan gençler yayınevinin kelime oyunlarından yaptım.) ve Derya Baykal'la ilgili bir konuya değinmek istedim, üstüne aklıma Deniz Baykal, Derya Baykal akrabalıklarıyla ilgili şakalar yapmak bile geldi. Ama ne gerek var böyle güzel okuyucuları üzmenin, diyip vazgeçtim.

Geçen gün, telévision izlerken, Viyana sokaklarında gurbetçilerle yapılan reportage'lara denk geldim. Pazarcı bir gurbetçi, kendisine Avrupa birliği hakkında sorulan bir soruya: "Biz niye Avrupa birliğine girelim? Kendi başımıza Avrupa'yız zaten, onlar bize girsin." dedikten sonra, bu işin gerçekten mümkün olmadığını hissettim. Biliyorum İhsan Oktay Anar, Yozgat'lı ama, Yozgat gurbetçilerin çoğunluğunun gittiği yerlerden biri ve bu adamlar bir evde fuhuş yapılıyor diye ihbar ettikten sonra gelen itfaiyenin hortumunu kesen kişiler. Neyse, böyle üzücü konuları geçip, biraz daha massive konulara geçelim

Şu yukarıda gördüğünüz Derya Baykal fotoğrafı - ben dahil- yeryüzündeki en az iki milyar insana benzemekte. Photoshop'ta suratla öyle bir oynamışlar ki, küçük kasaba fotoğrafçılarının amatörlüğünü aşıp Derya Baykal'ı iyice, Doritos Naco poşetine benzetmişler. ( Ah Derya'cığım demiştim sana aramızda Sevgi/Nefret ilişkisi var diye, ve gördüğün gibi, şimdi seni koruyorum.) Hayır, cips pakedine benzetmelerine kızmıyorum, zira şu an Bordeaux'da ikamet etmekte olan yengemin kızkardeşi de mısır koçanına benzemekte, -aman ne gerek var böyle gıybetlere kuzum- böyle bir insana siyah çorap giydirip érotique pozlar verdirmeye çalışmak çok vefasızca. Adeta Ahmet Hakan'ın köşesindeki vesikalık fotoğrafı kadar çirkin, ve Ahmedinejad'ın gülümsemesi kadar rahatsız edici.

Esra Ceyhan ve Erol'la ilgili yorum yapacağımı düşünenler büyük yanılgılarda. Zira Esra Ceyhan hayatının 15 yılını menopozda geçirebilecek bir surat ifadesine sahipken, Esra Erol ise Marcel Proust'un bile betimleyemeyeceği bir gülümsemeye sahip. Bu yüzden dün akşam ikisi hakkında şiir yazdım, demek isterdim. Ama bundan 4 gün önce falan hayatımda ilk defa şiir yazdım. Kimseyle de ilgisi yok. Yine de Derya Baykal esin kaynağı olabilir.

-1-

Tarzan da karabasan görür müydü?
Ağaçların boynuna dolandığını,
Tutunamayıp sarmaşığa -terler içinde- sonsuz boşluğa,
Aniden,
Düşüp uyanır mıydı?

-2-

Havaya bakan kötü mimikli deneyimsiz oyuncular,
Oyuna dahil olurlar,
Çirkin vurgularıyla.


P.S: Hahayt, tabii ki şiirleri sarhoşken yazıp ajandama geçirmişim. Ama Derya'nın ilham verici özelliğini hiçbir zaman reddetmeyeceğim, 75 yaşına geldiğinde Mina Urgan kalınlığına ulaşacak sesine de büyük saygılar sunuyorum. May the Patchwork be with You! Kpfssss, kahhhhh

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN