31 Mayıs 2009 Pazar

İnsanlık Üzerine




Stephen Hawking şöyle diyor:

"For millions of years mankind lived just like the animals
Then something happenend which unleashed the power of our imagination
We learned to talk."

Hemen Türkçe'ye de çevirelim:

"Milyonlarca yıl boyunca insanoğlu, hayvanlar gibi yaşadı. Sonra bir şeyler oldu, aramızdan birisi "Hadi konuşalım artık arkadaşlar" dedi, gerisi tarih zaten."

İnsanoğlunu diğer hayvanlardana ayıran en önemli özelliği alet yapabilmesi ve konuşabilmesidir şeklinde bir önermede bulunmuştu ortaokuldaki Fen öğretmenim. Şimdi bu düşüncesi yüzünden onun yüzüne tükürmek istiyorum.

Bence insanoğlunu diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellikleri, cinselliği kontrol altına alması ve espri yapabilmesi. İlki bilimsel bir önerme ama ikincisi benim inandığım bir şey.

Öncelikle cinsellik muhabbetini anlatayım kısaca, sonra asıl konuya başlayabilirim. Bilindiği gibi diğer hayvanlar sadece çoğalmak amacıyla cinselliklerini yaşar, hatta belgesellerde falan aslanlar için bu işin ne kadar sıkıcı bir şey olduğunu görebilirsiniz. Bir hayvan bu kadar mı ifadesiz olabilir arkadaş, zerre bir keyif alıyorum havası yok. Ya aslanlar çok cool, ya da adam harbiden hayvan. Neyse, biz ise zekamızı kullanıp, aslında bunun ne kadar süper bir olay olduğunu keşfettiğimiz için, yıllar süren bir süreç boyunca uğraşıp kontrol altına almışız, bu yüzden kafamıza göre takılabiliyoruz.

Şimdi, şaka meselesine gelince...

Bilindiği gibi diğer hayvanların da bazı duyguları var. Mesela, sahibi ölünce ağlayan sümsük köpekler, tekmeleyince sinirlenip kontraatağa kalkan kediler falan. (Bu arada annesini kaybetmiş bir fok balığı ağlaması fotoğrafı gösteririm size, 3 ay mutsuzluktan kendinize gelemezsiniz ama bulamıyorum onu işte.) Fakat ben hiç bir hayvanın bir olay sonucu güldüğünü görmedim. Heveslenmiş hayvan bile gördüm -yumak peşine koşarken hayatını buna adayan kediler- fakat gülen hayvan görmedim. Yani tabii, önüne iki kap yemek koyunca mutlu oluyorlardır, ya da işte köpeklerin sırtlarını okşayınca hemen kendilerinden geçmeleri falan filan, öyle bir hisleri mutlaka vardır ama bu seviyenin üstüne çıkamadıklarına eminim. Kendi çaplarında ulumalarını, bağırışlarını kendi dilleri olarak varsayarsak, bir köpeğin de "Bobi abi, süper adamsın yardın bizi" dediğini sanmıyorum.

Türkçe'de aynı zamanda espri olarak adlandırdığımız bu olay, Fransızca esprit yani ruh kelimesinden geliyor. Şimdi, insanın ruhunun varlığından ya da yokluğundan ziyade, aslında bu olayın Türkçe ve diğer dillerde aynı kullanım şekliyle nasıl yüceltildiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü çok önemli bir şey bu, "işin esprisi" lafı mesela; işin özüne yönelik olan yani. Tam manasıyla Fransızca'dan geçip, sonradan biraz yozlaşmış deyim anlamında, ama yine aynı içeriğe tekabül ediyor. Mesela, semavi dinlerde -yani diğer ikisini tenzih ediyorum ama en azından İslam'da- ruhun sadece insana ait bir şey olduğu inancı hakimdir. Bizi onlardan ayıran bir şeye ruh diyoruz ama bu aynı zamanda "şaka anlamına da geliyor. Gördüğüm en güzel ikili kullanışlardan biri diyebilirim, hatta kelime yazılışıyla olsun telaffuzuyla olsun bir dilde gördüğüm en güzel kullanışlardan ikincisine sahip diyebilirim. (Birincisi İngilizce'de, bir atı veya at yerine one's dersek birilerini evcilleştirmek anlamına gelen breaking a horse's spirit; o kadar güzel bir kullanım, ki aklıma getirdiği çağrışımları anlatamam. Aklıma bir fotoğraf geldi, çok sevdiğim bir albüm kapağı, o benim aklımdakilere daha yakın bir açıklama getiriyor, yukarıya koyacağım.)

Şakalar yaptığımız sürece insanız gibime geliyor, birilerinin gülmesi insanda şimdi araştıramayacağım ama normalde çok yararlı olan onlarca hormonun basılmasına vesairesine neden oluyor. Mesela bazı şeyleri çok fazla insanlıktan uzak olarak hissederim. Politika ve askerlik sanırım en önde gelen ikili, en çok hayvan olduğumuz yanlar. O kadar ince dengeler üzerine kurulmuşlar ki, doğanın her an mahvolma ihtimali gibi. Bununla ilgilenenlere de hayvan deyip onları töhmet altında bırakmak istemem, sonuç olarak onların da çoluğu çocuğu var, onlar da evlerine geceleri ekmek götürmeye çalışan insanlar. Şöyle de bir şey var, ne zaman bir politikacı espri yapmaya kalkışsa, kürsüde olsun, mitinglerde olsun, ya da mesela kameralar önündeki herhangi bir alanda olsun benim kusasım gelir. O kadar samimiyetten yoksundur, o kadar bulunduğu alan sınırları içerisinde baskı altında bu espriyi yapar ki, keşke her zaman ciddi olsa, en azından gözümde bu kadar küçülmez diye düşünürüm. Ruhsuzluk budur, esprini yitirmek diye düşünürüm. Aynı şekilde, askerlik için de, bu kurumun ciddi olması gereği, mesela ne bileyim, Bizonların nehir kenarlarından geçerken timsahlar tarafından yenmemek için, binlerce sürüyü birleştirip çok güçlü olarak geçmeye çalışmaları gibi bir şey sanki. Tamamen hayvani içgüdülerle oluşturulmuş bir şey. Tabii ciddi olma durumu, bu kurumun çok kötü espri anlayışına sahip olmasına sebep oluyor. Çok kötü ama 80 darbesi mesela, uygunsuz bir ortamda yapılan küfürlü bir espri gibi. Bu alanlarda samimiyet olsaydı, inanıyorum ki daha az hayvan olurduk.

Şöyle sonlandırayım, ne kadar güzel espriler yapabiliyorsak ve de ne kadar güzel sevişiyorsak insanız. (İbrahim Sadri şiiri oldu diyenleri vileda sopasıyla döveceğimi belirtmek isterim.) Aslında ben de kendi dediklerime çok fazla inanmıyorum, ama sadece yazmak istedim, yarın öbürgün değiştiririm fikrimi, zaten düşünce tarihi milyon tane tutarsızlıktan oluşuyor, benim şurda düşünce değeri yüzlük sistemde 0.4 olan yazımda fikrim değişince mi kendimi kötü hissedeceğim? Bitirirken, The Beatles'ın dediği gibi All You Need is Love diyorum, ama bunu aşkla bağdaştırmıyorum, burada adamların kendileriyle dalga geçme kabiliyetlerine, bu süpersonik şakalarına hasta kaldığım için söylüyorum. Adamlar resmen 65 öncesi dönemleriyle açık açık dalga geçiyorlar şarkıda, ki ellerinden öpesim geliyor. Girişteki marşsal düzenlemeler, sonrasında, love sözcüğünü anlamını yitirecek noktaya varana kadar tekrar edip anlamsızlaştırmalar, ve bitirişte Paul'ün arkadan hayvanlar gibi "She Loves You yeah yeah yeah" diye bağırmaları, pop müzik tarihindeki takdire şayan ironilerdendir. Zira artık o "aşkımsın...limonatam. aşkımsın... çikolatam" diyen Beatles'ın arkada bırakıldığı ancak bu kadar güzel bir aptallık karşıtı bir şarkıyla ilan edilebilirdi. Buda onların neden rahatça "Biz İsa'dan daha ünlüyüz." derken haklı olduklarını gösteriyor. Tanrı'nın oğlu olup ruhani varlık olarak takılmaktan ziyade, insanların bir parçası olup şu şakalarla insanları etkilemişler, ve 10 yılı bulmadan gitmişler. Aniden yok oluyor Müzik Peygamberleri de, çok seviyorlar ortalıkta uzun süre bulunmamayı.

Ya, yine Beatles'a bağladım, arada İsa'ya da söver gibi oldum, ki aslında kendisini çok severim ama Beatles'ı daha çok sevdiğim için aşağılamış gibisinden durdu. Böyle bir niyetle yazmadığımı, siz gadasını aldığım okuyucularım bildiği için kafam rahat.

Saygılar


P.S: Yazdıktan 3 saat sonra tekrar okudum yazıyı ve kendimden tiksindim. Naked Lunch'ta "Yazdıklarını düzeltmek, düşüncelerine ihanettir." dedikleri için düzeltmiyorum. Kalsın böyle, tutarsızlıktan ziyade, ihanet etmek istemiyorum 3 saat öncekine. O sırada onu düşündüğüm gerçeğini inkar edemem, ve o sırada doğruydu. Şimdi olmasa da, o sıradaki benin tamamiyle savunacağı bir görüşü değiştirmem. İnsanı insan yapan kimsenin umrundaymış gibi yazmışız. Pühh suratıma tüküreyim, en adisinden en kalitelisine kadar sanki insanlıktan kurtulabilecekmiş gibi yazmışım.
Nazım'dan bir şiir yolluyorum kendime:
Aptal Monteyn
Aptal Montey
Aptal Monte
Aptal Mont
Aptal Mon
Aptal Mo
Aptal M
Aptal
Apta
Apt
Ap
A
...

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN