11 Haziran 2010 Cuma


Bugün jiletli bir giriş yapıyorum. Ağır Roman'ın insanın ağzına sıçan film müziklerinden Ağla Sevdam. Ayrıca bu normal bloglarda bulunan leş yazılardan biri olacak şarkı yüzünden, baştan uyarıyorum. Neyse klişelere de başlayabilirim

Eğer bu yazıyı yukarıdaki şarkıyı dinlemeden okuyorsanız çok eksik kalacak. Çünkü, damarın yanında olan bu blog, arabesk ve türevlerini teşvik ve takdir etmekle kalmayıp takdim etmekten de hiçbir zaman çekinmiyor. Bu kadar cafcaflı kelimeyi kullanınca şarkının Bülent Ersoy'dan geleceği sanılabilir, bilakis çok daha doğru düzgün bir insandan geliyor. Egosuyla doğru orantılı olarak değişen bir vücuda sahip olduğu için Bülent'i dışarıda bırakıyorum. Bu şarkıyı yorumlasa, uzun yıllar sigara içtiği için "kıfahhhh" diye nefes alan insanlar gibi nefes alıp, üç dakika boyunca "ağla" diyerek girerdi muhtemelen. Ama yaklaşık 6 kiloya varan swarovski taşlarla yüklenmiş mikrofonu 3 dakika kadar taşımak ve aynı zamanda kırdığı ışıklar yüzünden, Çernobil'den daha az radyasyona maruz kalmamak mümkün değil. Bu arada eğer hala şarkıyı dinlemiyorsanız, resmen bir Anadolu Lisesi'nin pre-intermediate ingilizce hikaye kitabının kasetsiz okunanı kadar tatsız oluyor şu yazı. En sona gelindiğinde de çok salak sorulardan quiz yapacağım "Bülent is a/n ......(singer/diva/ersoy)" gibisinden, ya da What was the name of the song?(ağla sevdam/ağla kalbim/ağla yüreğim)(tuzaklı soru! biri ferdi tayfur'un biri bengü'nün, biri de yusuf talkın'ın)(hepsini doğru yerleştirince altın artı)gibisinden. Zaten dikkatli öğrenci, kitaba dönüp bakmaktansa o an o saatte ergen bunalımına girmeyi tercih edeceği için asla ve asla biraz yukarı çıkıp şarkıya bakmayacaktır. Tebrik ediyorum.

Udi Hrant'ı dinlemeye başladığımdan beri, insanın kulaklarından bu kadar zehir akıtan şarkıya rastlamamıştım. Bu tip Hamlet referansları için falan da özür dilerim. Ama dostlar, şu şarkıyı dinlerken adamın sesi tam olarak o dönemi canlandırmıyor mu? O dönem derken, bu tam olarak Türkiye sinemasının biraz dirilmeye başladığı Eşkıya, Ağır Roman döneminde çatı tepesi sahnelerinden bahsediyorum. O dönemde güneş batarken Haliç civarına bakan herhangi bir çatıda bulunmadım. Ama bulunsam bu şarkı gibi bir şey olurdu muhtemelen. Dayının yorumu yüzünden insan tüm malvarlığını TEKEL mamüllerine yatırmak istiyor. Gerçi onların da büyük bir kısmı artık TEKEL değil. Evet böylece üniversiteye konsere gelen ezik solcu müzik grubu savunmamı da yapmış olayım. Ayrıca Zülfül İvaneli de Ey Özgürlük'ü Vodafone'a sattı. Tamam.

Neyse, bu şarkıyı dinlerken bir yandan da Noir Desir isimli, yalnız ve güzel memleketim yani canım Fransa'mın en güzel musique topluluklarından birinin, hapse girip çıkmış vokali söz yazarı Bertrand Cantat insanının wikipedia sayfasına bakıyordum. Adam hapisten çıktıktan sonra, eski eşinin evinde yaşarken 10 Ocak 2010'da da eski eşi intihar etmiş. Adam katil olmasının yanında büyük bir uğursuzmuş da, kimdi o adam hatırlamıyorum ama Puslu Kıtalar Atlası'nda bir tane dilenci vardı, üstüne 7 kere yıldırım düştüğü için kimse istemiyordu adamı, bir saniye bakayım. Dertli'ymiş tamam hatırladım. İşte onun katil olanı. Tam bu Asterix'in köyünde sürekli itip kakılan Cacofonix gibi sevilmeyen birine dönüşüyor.

Neyse, yazıyı falan boşverin zaten, şarkının tadını kaçırıyor hatta keşke yazıyı da okumayıp sadece şarkıyı dinleseydiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN