25 Kasım 2009 Çarşamba

Karbeyaz Saçımı Yolasım Gelir Üstüne


Bugün normal bir blog yazısı yazacağım. Öğretmenler günüyle ilgili bir anımı anlatıp, aynı zamanda nostaljinin ekmeğini yemeyi planlıyorum bu yazıda. Ayrıca eski ansiklopedilerin çoğunda bu kelimeler "yemeği planlıyorum" şeklinde yazılıyor, çok seviyorum. Refik Halid Karay'la konuşuyormuşum gibi hissediyorum.

Bu anlatacağım olay, artık mayonezin lüks bir besin maddesi olmaktan çıkıp ketçabın ekürisi haline geldiği, etimek'in ve krem şantili etimek tatlısının evlerde fırtına gibi estiği, Tombi'nin Cheetos'a, Panço'nun da Doritos'a dönüştüğü dönemlerle kesişiyor.

Benim için sokağa salındığım an en önemli aktivite gizlice arkadaşımla çöplüğe gitmekten ibaretti. Çöplük dediğim yer, tam olarak çöplük değil aslında ama içinde olan bazı malzemeleri sayayım altı yedi yaşlarında bir çocuk için nasıl bir hazine olduğunu aktarabilmek için; ampul ve gazı az kalmış çakmak(yine olsun yine hepsini duvara fırlatıp patlatırım), motoru sökülmüş ama diğer tüm aksamları sağlam olan bir anadol(ilk direksiyon deneyimleri), kıçı kırık baskıları yırtılmış eşantiyon L.C Waikiki maymunu saati,(tabii o zamanlar lcw'nin çok lüks olduğu dönemler ve çok iyi hatırlıyorum bu saat için deliler gibi kavga etmiştik, sonra ben yere düşüp dizimi yaralamış ondan bir süre sonra oluşan yara kabuğunun da tadına bakmaya kalkışmıştım),kum tepeleri(bu kum tepelerinden en büyüğünün ortasını eşip içine kırık bürosit koymuştuk oturduğun zaman dışarıdan görünülmüyordu.), tonlarca kırık atari kolu, kasetleri, cam şişeler, kapaklar. Yani o yaştaki bir insan için bunların çoğu her şeyin yapılabileceği eşyalar, samimi söylüyorum eğer o çöplükte iki Amerikan nesli büyüseydi, şu an Amerikan Eğlence Endüstrisi dediğimiz kavram çok farklı bir yol almıştı, ve Walt Disney pictures tahminimce daha 70lerde kapanmıştı. Ha kapansın demiyorum, sonuç olarak oradan evlerine ekmek götüren insanlar var, bizim kimsenin rızkında gözümüz yok, ama sadece belirtmek istedim. Ya da kapanmamış olurdu, şu an sadece öyle yazmak istedim. Ha bu arada tam o dönemlerde yine ATV'de Herkül yayınlanıyordu, iki yıl sonra da Recess yayınlanacaktı tahminimce.

İşte çöplükte takılmadığım zamanlarda yan tarafta harap halde bulunan eski bir egzoz tamircisi vardı, orada takılıyorduk. Bir de şu an nasıl tarif edeceğimi bilemediğim için, external tuvalet diyeceğim, ama onların tepelerine çıkıp aşağı atlıyorduk, ya da uçaklara bakıyorduk. Bunun dışındaki zamanlarda da okula gider, alnımızdan terler akana kadar kovalambaç oynardık. Şu an "düğünde mala bağlayıp 4 saat boyunca kovalambaç oynayan çocuk" hakkında da konuşmak isterdim ancak bu çok derin konu hakkında kendimi yetkin görmüyorum, biraz sosyolojik dalgalar okumam lazım. Ayrıca "Weber mi Durkheim mı?" derseniz hiç düşünmem Durkheim derim. Çünkü Emile Durkheim yeryüzünde takım elbisenin en çok yakıştığı isim bence. Weber ise daha çok, yarı amatör bir tenis oyuncusu gibi.

Oldum olası, çamurdan bir şeyler yapılmasından hazetmedim. Bu zavallıca kendini tatmin etme eylemine öyle sinir oluyordum ki, "Al çamurdan pasta yaptım" ne demektir? Aynı zamanda kızların da çay olmadan plastik bardaklarında çay varmış gibi davranmalarına bir dur demenin zamanı geldi. Ey, bu acıları çekmiş artık ebeveyn olanlar!!! Lütfen çocuklarınızın akıl sağlığını düşünüyorsanız bir şişe paşa çayı verin, doldurup doldurup içsinler!!

Arkadaşım bir keresinde bu çamur olayını yapmaya kalkışmıştı:"Oğlum gerizekalı mısın? Çamurdan pasta yapılır mı gel arkada ampül ve çakmak patlatalım" dememe rağmen, sadece babaanne evlerine ve köy çeşmelerine satılan metal taslardan birinin içine çamur doldurup kurumaya bırakmıştı. Hayatım boyunca babam sadece bir kere kulağımı çekti, o da bu Özen gerizekalısının çamurdan pastası yüzünden oldu işte. Ayrıca sadece "gerizekalı mısın?" demekle yetinebilmiştim, çünkü İlkokul 3'e kadar hiç küfür bilmiyordum.

Yani bu dönemden bahsetmeye devam edebilirim, ama zaten herkesin çocukluk anıları bu şekilde geçmiştir diye tahmin ediyorum detaylı bir şekilde belki başka zaman daha uzatırım. Asıl beni tam bu dönemde ve tam yukarıda genel hatlarıyla bahsettiğim halet-i ruhiye içerisindeyken vurmuş olan bir anımdan bahsedeceğim.

İlkokul 1'in Öğretmenler Günü'ydü. (Ayrıca İlköğretim Haftası ve Yerli Malı haftası, zannımca yeryüzündeki en anlamsız belirli günler ve haftalardır. Yerli Malı haftasında yabancı malı getiren, kola getiren insan anıları çok var bunları geçiyoruz zaten.) Daha önce Anasınıfı'nda yine hediye almıştık, ama zannımca kovalak velilerde genel bir özellik olan "para toplayıp küçük altına girme" olayını yapmıştık, anasınıfını bu yüzden tam hatırlayamıyorum. Ama o 24 Kasım'ı ömrüm boyunca unutmayacağım!!! O sabah öğretmenime bir kırmızı bir siyah pilot kalem almış, kırmızı pilot kalemin mürekkebinin deposu içinde nasıl aktığına bakıp yine hayran olmuş, ardından da süper paketlemiştim.(Bu arada bazı zamankar "bizim okul pilot bölge olarak seçildi" dendiği zaman mutlaka pilot kalemle bir bağlantısını kurmaya çalışırdım.) Babam da bir gün önceden gül almıştı. İşte elimde gül ve hediye pakedimle öğretmenler gününü herkes kutlarken ben de elimdeki materyalleri verdim. Zaten, ortada ahım şahım hediyeler yok, on kilo civarında doğal ve yapay gül karışımı bir yığın onun yanında da, tonla kalem, bir tane kaşe memur eteği falan vardı. Her şey güzeldi, fakat 3. teneffüsün sonunda çöp kovasında 3 tane gül gördüm. Kovaya yaklaşıyor, yaklaştıkça karşılaşacağım hayal kırıklığının sınırlarını tahayyül etmeye çalışıyordum. Önüne geldiğimde benim gülümün çöpe atılmış olan kırmızı güllerden biri olduğunu fark etmemle dünyamın yıkılması bir oldu. O an verilebilecek herhangi bir mega taso mutsuzluğumu yok edemez, öğle yemeğinde köfte ve patatesin çıkacak olma ihtimali beni hayata bağlayamazdı. O an gözüm, anasınıfından beri platonik aşkım olan Merve'yi bile görmez olmuştu. 36 kişilik sınıfta sadece 3 kişi canlı gül almıştı ve bunlar da korunamayıp mahvolmuştu. "Asıl benim sana olan sevgim mahvoldu." diyemedim, "Al geçen hafta astığın kırmızı kurdeleyi başına çal, benim için o da artık senin sevgin gibi soldu!" diyemedim. Sırama oturdum, harita metod defterime yeni aldığım kalitesiz hatas pergelle yuvarlaklar çizmeye başladım.


1 yorum:

fly dedi ki...

hayın öğretmen!

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN