28 Aralık 2010 Salı

Lipstick Traces Üzerine


Resmi ben yapmadım, ucuz goth'lukta tavan yapmış. Bunu çizenin en sevdiği yönetmen Tim Burton ve en sevdiği film şalalalal Christmas değilse samimi söylüyorum, bilek kesmeli kanlı youtube videosu hazırlayıp, arkaya da Güllü'den Ağlamam Ondan'ı koyacağım. Birkaç tane şey yazdım ama yayınlamadım, onları sonra yayınlarım,böylece Geleceğe Dönüşteki gibi garip bir zaman anlayışına geçmiş oluruz.(Bir Donnie Darko değil, zamanın mahvolması konusunda doğal olarak)Sanıyorum ki, Lineer olmayan zaman anlayışını insana daha 6 yaşlarındayken verebilecek tek film Geleceğe Dönüş olabilir. Marty'nin alternatif zamana gidip de annesinin silikonlu ve Beef'in karısı olarak görmüş halini bazen kabus olarak görmüşlğüm var. Doğrudan Beef'le evlenmiş olarak hem de, biraz kasılırsa Ödipal bir şeyler çıkacak o yüzden "anaya laf yok, anaya laf yok" yazıp bu konuyu geçiştirmeye çalışıyorum şu an.

Bakın hatta şimdi güçlü bir duygu ortaklığı kurup az önceki cümleleri unutturmaya çalışacağım, bu meselenin benzerine Naomi Klein'ın Şok Doktrini kitabında da rastlayabiliyoruz.(zaten paragraf ayırarak yapısal olarak bozdum bile.) Yıl 2010 oldu hala uçan kaykay piyasada yok!ünlembir1! Çok basit ya, çok basit. Bütün yolları mıknatıs kaplayacağız, sonra da uçan kaykayın altına aynı kutuptan mıknatısları yapııştıracağız. Bu kadar. Bunu yapamayan zihniyeti kınıyorum. Çok mu zor? I have a dream! Ayrıca I have a dream demişken sadece ben mi bu ahlaksızlığı yapıyorum bilmiyorum ama Martin Luther King Jr.'ın adını kısaltma olarak MLK yazdıkları zaman Melek, ya da Malak diye içimden okuyorum. Asla düzeltemeyeceğim bir şey, tıpkı enseyle alnı günlük konuşmada karıştırmam gibi. Düşününce ikisinin de alakası yok ama hızlı hızlı "are you çekindırılıst" şeklinde sorulduğu an doğrudan karıştırıyorum. Aslında birkaç haftadır şöyle kallavi bir Chuck Lorre'a nefret kusma yazısı yazmak istiyorum, sonuç olarak Two and a Halfman, The Big Bang Theory, Will & Grace gibi şimdiye kadar beni bir kere olsun güldürmeyi başaramamış dizilerin yaratıcısı bu kişinin buna hakkı var bence. Dizilerinin %60'ında gülme efektinden hiçbir şey duyulamadığı için çok güzel hareketler bunlar isimli kolpalığın sahnede gülen oyuncu kalitesizliğinde geçiyor zaten. Saplantılı karakterlere eloğlunun "catchphrase"(eloğlundan kastım kadim dostum Britanyalılar olur yani, o kadar da uzak değil, bir Manş Tüneli ötede) dediği şeyleri 400 bölüm boyunca tekrar ettirmek -kapıyı çalarken ismi söyleyip tekrar tekrar kapıya vurmak, two and a halfman'de sürekli laf sokan temizlikçi- gibi şeylerin en son 1990'ların başında komikliğini yitirdiğini düşünüyorum. Tek bir istisna Cosmo Kramer'ın kapıdan girmesi olabilir. Ama zaten Seinfeld gülme efekti olup da komik olabilen tek dizi olduğu için onu ayrı yere koyuyorum. Yaptığı tüm işler için şuna benzer bir şey hissediyorum:


Ayrıca bazı The Big Bang Theory fanlarının "bak göndermeleri anlıyorum ehehe" davranışları inanılmaz sinir bozucu bir şey olduğu için, kafalarına Gerçek Kesit'in(ya da Fıkralarla Türkiye)(Nasiiii!!! Vışşşş!! Neyyy!!!) tüm sezonlarının DVD setlerini atmak istiyorum. Sonuç olarak beğeneni izleyeni olan bu Chuck Lorre yapımı dizinin yarak gibi olduğuna kanaat getirdiğim için youtube'da videoları görünce "report abuse"a basarak kurtuluyorum genellikle. Ya böyle saçmasapan şeyleri geçelim, o değil de The Clash'in Sandinista albümünü dinliyorum, pek büyük bir The Clash hayranı değilim, beğenmediğim için değil, alışamadığım için dinlemiyorum. Yoksa Guns of Brixton gibi şarkılarına bayılıyor, söylüyor, ve ağızla "dömdöm diyuf diu" diyerek enstrümanlarını da taklit ediyorum. Neyse, şeye geleceğim elemanlar 6 pounddan fazla albüm satmamak için şarkıların telif haklarından vazgeçiyorlar ve piyasaya 5.99'a 3lplik albüm satıyorlar. Nasıl fiyatı böyle kurtarabilmişler anlamıyorum satarken "Abla bize gelişi bu! Ben kendi çocuğuma evde dinletiyorum bu albümü!" falan diye bir pazarlama yöntemi benimsemiş de olabilir bir yerde. Belki de punk etiği tabii, Greil Marcus'a sormak lazım eheh. Alın güzel şarkı


17 Aralık 2010 Cuma

Dev Anketin Sonuçları Üzerine


2010 yılında yaptığım iki dev anketten biri olan "Geceleri çorapla mı uyuyorsunuz?" , birkaç gün önce sonuçlandı. 13 kişinin katıldığı bu anket bûloğun en son "En iyi James Bond kimdir?" anketinden beri takip eden insan sayısında zerre artış olmadığını kanıtlarcasına tokat gibi yüzüme vurdu. Zaten geçen sefer de 13 oy vardı ama 8'ini falan ben vermiştim. Bu sefer tarafsız bir anket oldu. Katılanları demografik olarak ayırdığım zaman yaş grubunun 16-65 arasında değiştini görüyorum, genellikle erkekler ve kadınların katıl... ay bu tip şakaları şey yapamayacağım şimdi.

Neyse, çorapsız uyuyanlar çoğunluktaymış. O zaman yatağın içindeyken çorabın ayaktan çıktığı andaki özgürleştirici deneyimi bilirler. Böyle nasıl desem ayağın yorgana ilk değişinde "et ete değecek arkadaş, et ete değecek" diyerek coşuyorum. Böyle anlatınca yorganla sevişiyormuşum gibi durdu, şu dünya üzerinde Berlin Duvarı'yla evlenmiş kadın varken, benim yorganla sevişmeme laf söylenmesi hiç hoş değil bence, yukarıdaki fotoğrafta da Eiffel Kulesi'yle evlenmiş benim kumalarımdan birini görüyorsunuz.

Zaten çorapla yatınca cinler geliyormuş ha-ha, yani ben tabii bilemem.(yaz geceleri mahallede korku öyküsü anlatan çocuğun, öykü bitirdikten sonra gizem skill'ine +4 koyan bir cümledir aynı zamanda. "Abi tabii keçikız böyleymiş, bilemem tabii." Be amınakoduğum pisi senin yüzünden ben eve her gece depar atarak dönüp, apartman ışığının süresinin kısalığı vesilesiyle zamanın göreliliğini öğrendim. Vay efendim, Keçikız'ı tarlada bilmemne yapıyor da, ondan sonra eve yarısı keçi, yarısı insan bebek bırakıyor. Zaten bu bi kere şu an adını hatırlayamadığım ama muhtemelen "Bamsı Beyrek Oğlu Bumin Kağan Nasıl Periyi Sikti" gibi bir Dede Korkut öyküsünde işlenmiş bir şey, bana gelip "aga valla ben bilemem doğruymuş diyorlar diye kanıtlamaya çalışıyorsun.) Ortaokulda anlatılan öykülere göre yaşasak zaten her şeye cinler geliyor. Küvet bir atın girebileceğinden daha büyük olursa, cin de sizinle banyo yapıyor falan. Hayır dirhem olsun, arşın olsun bu eski ölçü birimlerini az çok anlayabiliyorum ama bir ölçü birimi olarak "at" pek de ciddiye alınabilecek bir şey değil. Sonuç olarak yarıştırılırken Happy Hour, Mr.Lawyer, Kayapınarlı, Undostres, gibi isimler verilen hayvanlar. Bildiğin haskan İngiliz atına "Gelinağam" isminin verildiği oluyor, hayvana yazık. Bundan daha sekizyüz yıl önce William Wallace'ı taşıyan adama "Abdülçakar" demek de neyin nesi? Bir saniye başka hurafe neler vardı; şey vardı gece tırnak kesince cinler geliyormuş.(burada Gogol'dan "keratin besin değerleri" diye bir şey arattım, acaba tırnakla beslenebilir mi arkadaşlar diye ama bulamadım.) Gece şarkı söyleyince geliyor, ulan manyağa bak. Tamam biz de biliyoruz bazı şarkıcılar crossroads muhabbeti vesilesiyle şeytanla anlaşma yaptıkları martavalını okuyorlar, ancak gece konser verilmesinin sebebi bu değil. Özellikle Bob Dylan- The Freewheelin Bob Dylan albümleri arasındaki dağlar kadar farktan ötürü ve biyografisinde de bahsettiği kadarıyla Dylan da bunun gibi ruhani bir deneyim yaşamış falan da, bıraksınlar yani bu Faust ayaklarını.

Hem zaten semavi dinler bu konuda görüş birliğinde değil diye biliyorum, Hristiyanlar ve Yezidiler falan Şeytan bir melektir diyor(çok farklı bakış açılarıyla tabii ki),[bir de Cradle of Filth de diyor bunu(bu şakayı kendime yaptım ve gülüyorum şu an, kınamayın lütfen)(archangel darkangel lend me thy light! asadasdşlk kıçımın satanic mantrası)], İslam Cin'den falan diyor. Hayır anlamadım bu konuya nereden geldik, az kalsın ciddi fikir belirtecektim yazıda. Aphex Twin dinleyince bir iç dünyaya yöneliş gerçekleşiyor diyeceğim de o da ayrı bir manyak, adamın tankı varmış, tankla geziyormuş diye şeyler duyuyorum. Tabii bu en az Lucky Strike kurulduğunda esrarlı bir tane sigara koyuyormuş pakede söylentisi kadar sahte de olabilir. Çok da önemli değil. Karlheinz Stockhausen'a posta koymuş bir insan sonuç olarak. Zaten sanıyorum ki kendisi belki hiç ilgilenmese bile Iannis Xenakis'le bağlantısını kurmak daha kolay olur. Keza, Xenakis de bildiğim kadarıyla görsel garip notasyonlar kullanıyor falan filan.


14 Aralık 2010 Salı

Goodreads Üzerine


Az önce Bach(Brandenburg Concerti-Nr. 2 in F Major-Allegro) dinleyip, bir yandan da şarabımdan yudumluyordum. Ancak şu olayı gördükten sonra: "Baban kimdi bilemezdin şerefsiz!" falan diyorum huzurum bozuldu. Anaya bacıya küfür etmeyeyim diyorum, ama illaki beni Doğuş kıvamında "bunların sülalesi böyle" dedirtecekler. Yukarı basınca resim büyür galiba, büyümezse çok da fifii şu güzel ahlâkımı şu muhammedüleminliğimi bozmayayım diyorum ama illaki yaptıracaklar bunu.

Yukarıda Goodreads'in en iyi kitaplar listesi var. En iyi 4 kitap Twilight Serisi'nin kitapları sıralama olarak 1-3-4-2. Böyle bir şey yok, eminim bazı forumlarda aynen şu muhabbet geçti "hadi twilight'a oy verip goodreads'de birinci yapıyoruz, %100 çalışıyor!!1bir!" Bu sitede bu kadar mı 11 yaşında insan var diyeceğim, ama geçen sene uçakta bir matematik öğretmeninin de bunları okuduğunu öğrenince şimdi şaşkınlığım biraz daha azaldı. Gerçi matematik öğretmeni olsa ne olacak lan, ne saçma bir şey söyledim. Benim matematik öğretmenlerim alüminyum(aleminyon) tencere kapağıyla masaya vurarak We Will Rock You söylemiş insanlardı zaten. Demiyorum ki, gelsin Stephen Hawking gibi olsun,(fizikçi tamam bravo)(stephen hawking'in çocuk kitapları var bu arada, tekrar takdir ediyorum kendisini helal olsun.) ama ne bileyim şunun şurasında medeni insanlarız yani, Suç ve Ceza'yı bu listede 18. sıraya düşürenlerin, Dosto(a.s) şu an yaşasa kumar borcundan kurtulduğu gibi kiralık katil tutar hepsinin götünü kestirirdi.

Zaten Shawshank Redemption'ı listelerde bir numaraya yükselten bir internet toplumundan bahsediyoruz burada. Shawshank Redemption ne lan!! Godfather'ı nasıl ikinciliğe düşürülür. Ama neden durduk yere sinirleniyorum ki boşuna, bir Casablanca gibi, bir Maltese Falcon gibi filmler görüyorum listelerde, Humphrey Bogart kadar abartılmış bir oyuncu yok yeryüzünde, belki James Stewart, bir boka yaramazlar ya, James Stewart'ı geçenlerde Harvey'de izledim. Senin ben o hayali arkadaşa ortaokul müsameresinde oynar gibi davranışını sikeyim James Stewart!(birgün herhangi birinizle görüşürsek size birebir James Stewart'ın Harvey'deki performansını yapabilirim, en son Anasınıfında tatlı arı'yı oynamış olmama rağmen) Asker olup da Amerikan Halkı'nın o milli birlik ve beraberliğe en ihtiyaç duyduğu yıllarda oyunculuk yapmasaydı ancak sandalye bacağı falan olurdu, ya da arkada gazete okuyan adam. Kendisi aynı zamanda çok saygıdeğer Hitchcock'un filmlerinin içine sıçmakla da tanındı. Tek iyi performansı belki Rear Window'da, belki ama yani, emin olamıyorum ondan. İnsan ağzında sürekli metal top yuvarlıyormuş gibi konuşur mu lan? Humphrey Bogart'a değinmek bile istemiyorum, zira hepimiz biliyoruz ki kendisi bir kertenkeleydi, yıllarca takım elbise ve trençkot giydirerek normal insan diye yutturmaya çalıştılar.
Hatta Humphrey Bogart'ın yine oynadığı Treasure of the Sierra Madre diye bir film var, orada kendisini kıraathane sahibi olarak izleyebilirsiniz. Evet yeryüzündeki ilk kıraathane sahibi kertenkele kendisi oluyor. Klasik dönem Hollywood'da kim var derseniz, bir saniye düşünmeden Henry Fonda derim, ki kendisinin taşaklarını burada izleyebilirsiniz. Tam 2.06'daki surat ifadesine dikkat!

U JELLY BOGART?

p.s: Tabii ki yeryüzündeki en iyi oyuncu Daniel Day-Lewis, ben sadece klasik dönemden bahsettim. Bunlardan bir sonraki kuşağın da en sevdiğim oyuncusu Paul Newman, yalnız işte bu 30ların sonlarıyla 40ların sonları arasında doğan kuşak çok kazık. Robert de Niro diyebilirim. Bence bu p.s gereksiz oldu. Ama okuyan varsa ne yapabilirim yani, p.s'leri öylesine koyuyorum, anlamı ne? post scriptum mu?
kesin öyledir. durun bakayım bir saniye.

He valla öyleymiş. Hamiş yazamıyorum, Hamiş, İsrailloğullarına gönderilmiş bir peygamber gibi duruyor. Ya da nasıl desem böyle, güneşin doğumu sırasında üstüne tavuk tüyü atarak onu eski westernlerdeki gibi tavuk tüyüyle kaplamak gibi bir his uyandırıyor içimde bu kelime. Yani mesela, "Ben dün hamişledim." diyen biri, güneşi petrole bulayıp tavuk tüyü püskürtmüştür bence. Ya sikerim ne saçmalıyorum tamam bitti.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Arko Traş Sabunu Üzerine

Bu traş sabunu sadece berberlere ve 45 yaş üzerinde çok sert sakallı amcalara satılıyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın getirdiği düzenleme böyle, elden bir şey gelmez. Mesela şimdi gidip almaya kalkışsam biliyorum ki, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın adamları beni sinsice takip edip, sabunu satın aldığım dükkandan çıkarken simsiyah bir GMC(amblem kırmızı olmalı!!1bir!1) vana atıp kaçıracaklar. İşte bu aşağıdakinden, hatta eminim beni takip ederken, donut da yerler, kahrolası federaller!
Hatta, Arko Traş Sabunu Adamı'nın kullandığı traş dalgasının da fotoğrafını koyayım, nasıl olsa onu da 45 yaşına kadar sadece vitrinlerde ve çeyiz bohçalarında açılan traş takımlarında görebilirim. Zaten o kutulardan olsa bir tane, ah ulan o aynalı çeyiz takımına bitiyorum. Ben o aynalı kutuların hiç kaloriferli evde kullanıldığına tanık olmadım. Yatak odası kışın buz gibi olan sobalı evlerdeki yeni evlenmiş gençlerin çeyizlerinde oluyor sadece o, aynalı "Erkek Özel Bakım Seti" Bir toplumsal çıkarımın daha sonuna böylece sonuna geldik sevgili okurlar. MIT'de falan okuyorsanız eğer gidip Noam Chomsky'ye, "Bırak wikileaksi falan da, aga sen bu aynalı traş takımlarının belli gelir kesiminin çeyizlerinde 1991-2003 arasında popüler olması ve aynı gelir kesimin düğünlerinde kullanılan sim/topuz korelasyonu hakkında ne düşünüyorsun." diye sorabilirsiniz. Ya da Fransa'ya gelip bana sorun fark etmez.
P.S: Bu arada, dün akşam yıllardır beklettiğim Ran'ı izliyordum. Filmde Yaşlı Amcanın soytarısını oynayan bir tane tip var Kyoami diye. Filmin Başında giydiği kıyafet, Alman Milli takımının 80'lerden 90'ların başına kadar kullandığı ve benim "Jürgen Klinsmann Forması" olarak adlandırdığım formanın yerel öğelerle o çilekeş Hokkaido kadının gözyaşlarıyla, acılarıyla işlenmiş versiyonu. Buyrun bakın:

P.S2: Arko Traş Sabunu Adamı'nı, Ören Bayan Bayanı'yla başgöz edeceğim.

10 Aralık 2010 Cuma

Florasan ve Enerji Tassaruflu Ampuller Üzerine


Bir odadayken diyelim masa başında lambam var ve bana yetiyor. Sonra içeri giren biri çtap diye "lüzumsuz ise söndür" çıkartması yapıştırıp ilkokul fantazyası yaptığım lambayı açıyor.(ilkokullu değil oha, ilkokul) Her halükarda nefret ediyorum, sarı ışık köy düğünlerinde le toilette d'extérieur'e falan gidildiği zaman insanın tüm enerjisini, Turist Ömer Uzayda filminde insanların vücutlarını yalayarak tuz emen canlıların alması gibi yavaş yavaş sömürüyor. Eğer florasansa veya diğer şu butt-plug şeylere benzeyen enerji tasarruflu ampulse önce hafif karanlık olup sonra sizin mutsuzuğunuzla beslenerek artan aydınlığı vesilesiyle kendimi Sayıştay'da çalışıyormuşum gibi hissetiriyor, zaten enerji tasarruflu ampullerin satılmaması için böyle bir strateji izlendiğinden emin gibiyim. Ya da bilmiyorum, belki de bilinçaltına hitap etsin diye, yukarıda zaten ne kadar benzediklerini görebilirsiniz bu rezaletin.

Kıraathanelerde(bizim orada Kıraathanelere girenler günlük kitap özetlerini önce kıraathane sahibine aktarıyor ondan sonra içeri girebiliyor.) bızırdayan florasan,çalışmakla çalışmamak arasında kalmış bir fan(her kıraathanede mutlaka bulunması gerekiyor bundan, çevresi hafif sararmış, pervanesi kırmızı, kapının üstündeki cama monte edilmiş) ve dumanaltı ortamdan başka bir şey demek değil bence beyaz ışık. Rezalet bir şey. En iyisi bilardo masası üzerinde bulunan kumarhane ışıkları bana kalırsa. Yeşil çuha ve kumar oynayan köpekler ışıklandırmasının mükemmel çiftleşme dansını izler gibi oluyorum, ister bilardo masasının tepesinde olsun, ister normal masaların üstünde olsun. Gittiğim bir bilardo salonu vardı, yazın ventilateur yerine mutfaktan söktüğü aspirateur'ü çalıştırıyordu. Eğer tam önüne geçerseniz, tuvalette pantolonunuz ıslanırsa kurutma cihazına doğru abanma hareketi yerine, bilardo oynamaktan terlemiş -çok afedersiniz ama- kıç kurutabiliyordu. Zaten her alışverişmerkezibenzinci WC, 00,yüznumara(buradaki yüz numara ve çift sıfır işte fransızcadan geçerken yanlış tanımlanmış falan o yüzden 100 numara denmiş vesaire vesaire)sına bir tane aspiratör konması gerekiyor bunun için OPET'le konuşacağım yeni proje başlatsınlar, sen eğer bidét(aka taharet musluğu)yi kpışşşşşşst diye birden fışkırtıp her yeri batıran bir sisteme sahipsen bunu da müşterilerine sağlamak zorundasın sayın benzincialışverişmerkezci. Diyojen Sendromlu değiliz gezelim öyle.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Paolo Conte'nin Yeni Albümü Nelson Üzerine


Paolo Conte, birkaç ay önce yeni albümünü çıkardı, bence dinlemeyenler kendilerine pek iyilik yapmıyorlar. Burada yasadışı linkini paylaşacak değilim, sonuç olarak Fransa'ya C'est Beau isimli şarkıyı kayıt için kuleme gelmişliği var. Yaşını başını almış bu saygıdeğer adamın albümünü çalarken elinizi vicdanınızın üzerine koyun ve bunu nasıl yapabildiğinizi düşünün.(vicdanın tam olarak nerede olduğunu bilmiyorum)(uuu mesajlı gibi oldu ha)(yok lan valla bilmiyorum)(bu arada parantezleri okuyanlara hediye olarak şu şarkıyı yolluyorum) O da torunlarına el öptürüp Krismıs Bayramı'nda o da bebek İsa'nın hayrına harçlık vermek istemez mi? Noel Ağacının altına Evde Tek Başına 3'teki uzaktan kumandalı ve kameralı arabadan koymak istemez mi? Bence ister, sonuç olarak onun da yavruları var, kendisi avukat aynı zamanda biliyorsunuz, ama 15 yıl önce falan Milano Barosu'ndan emekli oldu, şimdi eğri oturup doğru konuşalım İtalya'da bir emekli avukat maaşı 350€'yu ya buluyor ya bulmuyor, bunun ev kirası, stüdyo masrafları, doğalgaz faturası derken Paolo Reis'e ortalama 170€ falan kalıyor.


P.S: Şarkı çok güzel de içinde "feliçita" geçiyor, şarkıda feliçita geçince, birden soğuyorum güzelim eserden. Bir akrabam bunları dinliyor, summer hits ve slow hits, lounge hits(en ortalama plaza insanı müziği) kafasında d&r'da en çok satılan yabancı albümler gibi müzik koleksiyonu var, sürekli orada bir feliçitalar duyuyorum o yüzden. Aşağı da kulemi koydum.
P.S2: bunlar mesela bu haftanın en çok satanlarından. Kesin aldı bu albümlerden birini 1 , 2 , 3. Ha bir de evinde 30 tane falan best of Julio Iglesias, collection julio iglesias albümü var, yeter ya, adamı zengin ettin tamam oğlunu sana verecek söz.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Dövme Üzerine


Geceleri yatarken tişörtümü içime dolduruyorum. Ayrıca sabah kalktığım zaman tecavüze uğramadığımı da kanıtlıyor, eğer derseniz ki tekrar doldurmuş olabilirler, yatakta tişörtü altınıza giydiğiniz pijamaya vesaireye doldurmamışsınızdır demektir bence. Lastik kızlar gibi oluyorum şorta tişört doldururken. Aslında durun, geceleri çorap giyip yatanla, çorapsız yatan oranı nedir merak ediyorum, bu konuda bir anket yapayım. Konu bugün dövme, öncelikle bu fotoğrafı bulduğum sitedeki barkod dövmeyle ilgili tanımı alalım: "Barkod envanter ve fiyat kontrolü yapan bir ürün üzerinde dikey bir dizi okumak için optik bir tarayıcı kullanarak çalışan bir sistemdir. Çok kısa süre içinde yaygınlaşan barkod kullanımı, alışveriş merkezlerinde ve marketlerde sıkça görülmektedir. Bir barkod dövmesi, herkezin aynı giyindiği, aynı müziği dinlediği, ve aynı ürünleri kullandığı kültüre karşı bir protestodur. Barkod dövmesi tasarımı, eşyaların kültürüne karşı bir ifade, çeşitliliğin kutlaması ve bireyin benzersizliğini temsil etmektedir." Öncelikle yaptığı bu yapısökümcü liseli çözümleme için hakkını vermek isterdim, ancak şunu "herkez" diye yazanlara, üzerinde "herkes" yazan asker kolyesi yapıp öndişlerinin arasına kaktığım için tam hakkını veremeyeceğim. Evet barkod dövmesi özellikle Hitman Codename 47 çıktığı dönemde çok meşhurdu, erken ikibinler, 7-11 yaş arasındaki okuyucularım bilmiyordur diye yazıyorum, onlardan büyük olanlar zaten konuyu deneyimlemişlerdir.

Bir akrabam, var sağ kolunda " İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadıklarına inanmaya başlarsın." yazıyor, hem de arapça harflerle, yani sağ kolu Ömer Ulusoy'un kafası gibi. Ömer Ulusoy'un dövmesi bence bekaret yemini gibi bir şey hiç şansın yok ya, hiç şansın yok.Kolu o kadar çok kararmış ki, zaten azıcık yamulunca garip anlamlara dönüşen arap harflerinin kolunda muhtemelen gün içerisinde "çalışırsam olur, çalışmazsam olmaz"a falan dönüşüyordur. Böyle iddialı dövmeler yaptıracak götü nereden buluyor insanlar anlamıyorum. Hadi, Kaliforniya'da yaşasan sarhoşken bir dövmecide götüne yaptırdığın kelebek dövmesini sabah görünce hafif Hollywood tadı alabilirsin belki de, ayık kafayla onu yaptıranı anlamıyorum.

Buraya, iddialı sözlü mahalle abisi dövmesi yaptıracaklar için birkaç tane yazayım, buradan seçip alırlar. "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.", "Sonunu düşünen kahraman olamaz.", "sevdiklerin kadar iyisin, nefret ettiklerin kadar kötü","geçmişe bakan geleceği göremez.", "aslanlar önde, sırtlanlar inde ölürler" gördüğünüz gibi genellikle aristo mantığı çevresinde dönüyor iddialı mahalle abisi dövmeleri. İsteyene daha fazla bu sözlerden tedarik ederim, etmek isteyenler asla dövmeci olamaz. Buyrun gördüğünüz gibi, görenler asla tamamen göremezler. Sürekli bir şeyi başaramama, sürekli bir şeyi tercih edip diğerini kaybetmek içeren sözler. Ama hayat da yaptığımız tercihler değil mi zaten. Ahahha, tamam vurmayın.

Neyse, bir de karın bölgesine yaptırılan Latince dövmeler var. Şimdi bir şey yazayım mesela: "Liberta Corporum Deus" anlamı var mı yok mu bilmiyorum ama yazdırsam dövme olur, insanlar da sorar. Latince zaten o dönemde dövme yaptırma amaçlı bulunmuş bir dil olduğu için -ki Jül Sezar'ın da 13 dövmesi olduğu bilinmektedir- kafamız rahat. Sanmayın ki bu adamlar normal hayatta Latince konuşuyorlardı, Vatikan'ın resmi dili de Latince ama kaç kişi Latince konuşuyor orada bir tane gördünüz mü? Yok arkadaşım, Latince yarı ünlü pop yıldızlarının dövme yaptırıp röportajlarında "Aaa çok anlamlı Hayat bir sahnedir anlamına geliyor, aslında hepimizin oyun oynadığına, maskelerin ardına gizlendiğine inanıyorum." gibi saçmasapan şeyler söyleyip kafa ütülemesi için Mason-Yahudi-Amerika ortaklığında Büyük Roma İmparatorluğu'nu merkez kullanarak uydurulmuş bir dildir. Aksini ispat edebilecek varsa belgelerle gelsin.(Kılıçdaroğlu hariç)

P.S: David Lynch, yeni single çıkarttı. O da apçı müziği yapıyor. Önceden Danger Mouse ve Sparklehorse'la bir şey yapmıştı da, şimdi yalnız başına takılıyor. Adamı dj set'in arkasında düşünemiyorum. Dev hi-fi kulaklıklardan bir tanesi kulağında, diğeri aşağıda, sürekli bir şeylerle oynuyor. Ha dj'ler de sürekli bir şeyle oynuyor, oynamayın abi bırakın şarkıyı çalsın işte, çevirmeyin şu düğmeleri. İki dakika farklı ritm vermeseniz de olur. Ondan sonra sistemi yeniledim, süper ses kartı aldım bilmemne. E sürekli döndür düğmeyi, kanala orgazm olan kadın sesi ekle, yok gizli ritmler ekle birden çek ondan sonra, amınakoydun zaten ses kartının.




1 Aralık 2010 Çarşamba

Melik Duyar Üzerine

Poster iti
Dançın diye zindan demirlerine zincirle vurmak
Mor sele kurban gitmek
Uçuruma düşen Kâzım

"Unutmadık, unutturmayacağız." Mega Hafıza Tekniklerini Öğrenenler

 
Copyright © 2010 MONTEYN