21 Ekim 2011 Cuma

The Tree of Life Üzerine

"Benim için bir sanat eseri, kabaca "estetik mutluluk" diyebileceğim şeyi sağladığı sürece var olur."
Vladimir Nabokov, Lolita Adlı Bir Kitap Üzerine, 1956

Tabiî burada Nabokov'un "estetik mutluluktan" kastının güzel kozmik görüntüler, yavaş çekimde koşan çocuklar olmadığını tahmin edebiliyorum. Ayrıca Nabokov'un bu anlayışının basit okuyucu için eksik kaldığını Richard Rorty sanırım Olumsallık, İroni ve Dayanışma kitabında bahsediyordu. Burayı bir süredir takip eden herhangi birinin de anlayabileceği gibi ben sanat denilen olaydan kesinlikle anlamayan , sadece sevmediğim şeyleri buraya gelip nefret dolu bir şekilde öfkeyle açıklayan biriyim. En son bir film hakkında bunu Rosemary's Baby'de yapmıştım sanırım tam emin değilim. Mesela resim hususunda hiçbir şey bilmiyorum en sevdiğim ressam Hieronymus Bosch onun da cehennem tasvirlerinden çok korktuğum için kan işiyorum 5 dakika resmi inceledikten sonra, siz varın öyle düşünün.

Şimdi filme geliyorum, fragmanını izlediğimde bir yıl kadar önce "ooo büyük sıçış geliyor eğlence var" demiştim. Bu filmi izlerken sıklıkla "Lütfen Yahweh, bu film vesilesiyle zihniyetini siktiğim New Age olayı tekrar hortlamasın, amen" diye dualar ettim, felsefi yanını geçip müzik olayında da New Age saçmalığının tek işe yarayan yanı Yanni'yi çıkarmış olmasını söylemek isterim. Çünkü adım kadar eminim, Yanni'yle tanışsak birbirimizle çok iyi dost oluruz, inanılmaz sempatik geliyor adam bana. Bu New Age düşünce yapısının ne kadar gerizekalıca bir şey olduğunu ben değil yine sevgili dostum Wikipedia'nın İngilizce makalesindeki ilk fotoğraf söylesinFotoğrafı gördüğünüze göre tüm filmin de genel olarak bu kafada geçtiğini söylemekten çekinmeyeceğim. Bilhassa işte dünyanın oluşumu hayatın anlamı muhabbetine CGI dinozorlar var, biliyorum Jurassic Park'daki dinozorların tamamı CGI kullanılarak yapılmamıştı ama onların yanında resmen Toy Story'nin ilk filmindeki Woody kadar komik duruyorlar, bir arkadaşımla izliyorduk filmi ben filmin tam bu sahnesinde "Eğer, Brad Pitt olsaydım böyle bir prodüksiyonda bulunmaktan utanç duyardım." dedim, ve bunu şaka olarak falan değil, yüreğimden kopan kelimelerle söyledim. Tabii bu dinozoru ilk gördüğüm an "Allah kahrbela" diyerek Zagor'a göz kırptım, Teksas'a öpücük yolladım ve Tommiks'e de yarım kilo sütünü hazır ettim. (Bu arada en çok Teksas'ı seviyordum hayvan gibi cilt cilt okumuştum ortaokuldayken, Zagor'u pek sevmezdim, ama Tommiks okumaktan da çok hoşlanırdım. Ancak Zagor'un "ahyakk" diye savaş çığlığına anlam hala veremiyorum. Belki de devamını okumadığım için belki bir yerlerde açıklanıyordur, bilemiyorum. )

Benim, bu film hakkındaki en büyük endişelerimden biri, filmi anlamadığım ve bu hususta "hey adamım, sen o olgunluğa ulaşamadığın için tam olarak ne anlatmak istediğini anlayamıyor ve filmin içine giremiyorsun." gibi bir yaklaşımda bulunulması olacak ki onlara 16 yaşımda olduğumu ve bu film için "Obü nöyünü onluycom üştö, möğörsö Bruce Willis ölüymüş." demek istediğimi belirtirim. Gerçekten, filmi hakkıyla her yönüyle anlayıp, her saniyesinden tiksindiğimi belirtmekten onur duyarım burada. Bu filmi seven insanların düşünce yapısını anladığım için beğenen kişinin zaten beğenecek yaşa bu zihniyetle gelmiş olmasından ötürü gidip de kişiliğini değiştirmeye kalkışacak değilim. Bu arada Roger Ebert'le genellikle film husundaki fikirlerimiz uyuşur, ailecek de birbirimize gidip gelir, yatıya kalırız, bilhassa bu kanser olayından sonra desteğimi hiç eksik etmedim ama bu filme "Varoluşun tüm yükünü üzerimize vuran ve 2001: A Space Odyssey'in taşağına sahip tek film." demesi beni yüreğimden yaraladı. Hadi beni yüreğimden yaraladı o pek önemli değil, ya peki Kubrick'in şu an mezarında kemiklerinin ters dönmüş olması. Çok açık ve net söylüyorum, bu filmi kozmik görüntüler, sözde varoluşsal simgeler vesilesiyle 2001: A Space Odyssey'le karşılaştıran ahmaktır, bundan da başka bir şey diyemem.

Bu arada simgelerden de bahsetmeden geçmek istemiyorum filmde, çünkü o kadar çiğ simgeler var ki, resmen ergen biri için The Wall filmindeki duvarın yıkılması nasıl bir rahatlama yaşatacaksa, eminim bunu "hmm sinemada bir çığır, kendi başına akıl almaz bir deneyim bu çünkü film diyemiyorum adeta varoluş deneyimini üzerimize yıkan bir şaheser" diyebilecekler için Sean Penn'in bomboş bir arazide bir kapı eşiğinde durması ve o kapı eşiğinin ardında çocukluğunu görmesi o kadar çiğ bir simge ki ben orada resmen kahkahalarıma engel olamadım. Bilhassa kumsalda teatral yürüyüş sahnesi var çok samimi söylüyorum Terrence Mallick'in orayı nasıl çektiğini az çok düşünebiliyorum:"Evet arkadaşlar, şimdi hafif uzağa bakmalı teatral yürüyoruz, evet çarpmadan birbirimize, güzeeel yavaş yavaş. Gri gömlekli kameraya bakma lütfen! Evet şimdi tekrar yavaş yavaş kadraja giriyorsun Sean ve denize doğru yürüyoruz arkadaşlar hep birlikte yavaş yavaş, evet anlamlı ve derin bir şekilde uzağa bakarak." Bu kadar komik simgelerle dolu sinsi bir film izlememiştim hiç. Filmden adeta bu filmi çok sevecek olan zihniyetinin bayağılığı ve sinsi sakinliği akıyor, çok az filmden böyle tiksindim.

Diğer bir olay da Bir Zamanlar Anadoluda'nın bu siktiriboktan filme Altın Palmıye'yi kaptırması, ama artık, Cannes Jürisi yerine ben utanıyorum böyle bir ahmaklık yaptıklarından ötürü. Bir Zamanlar Anadoluda hakkında başka bir yorum yapmayacağım, çünkü saygı duyuyorum bu mağrur ve hakkı yenmiş filme.

Neyse, Yanni Başkan'dan bahsetmişken Star Güzellik yarışması müziğini buraya koyayım da biraz neşemiz yerine gelsin. Ulan şu 7/8'lik mi ne sikse hakkıyla kullanılınca normalde Britanya'lı dostlarımın "cheesy" diyebileceği bir şarkı bile kendini dinletip bacakla ritm tutturuyor ya helal olsun Yanni Başkan.



P.S: Bu filmin nerede oynatılabileceğini buldum, hani yazlık bar gibi yerlerde arkada bir dj varsa dj, ya da nr1 tv çalarken projeksiyon cihazından fashion tv gibi kanallar yayınlanır ya, işte onun yerine bu film de çok rahat yayınlanıp arka plan görüntü gürültüsü olarak kullanılabilir. ama bence onun yerine Baraka'yı göstersinler yani.

P.S2: Bu hususta benzer fikirleri paylaştığım değerli arkadaşım Stephanie Zacharek'in de film hakkındaki yazısını isterseniz şimdi "buradan" yazacağım yere tıklayarak okuyabilirsiniz, buradan.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN