29 Ekim 2010 Cuma

Keytar Üzerine

Bu aletin adını henüz öğrenebildim, peymacun gibi ismi var. Keytar ismi, Babil Kulesi'nde tuğla yerleştirenlere kap kap su taşıyan bir adam gibi bir şey. Keytar vesilesiyle Gülpembe'yi de tekrar dinlemiş oluyorum. O klipte de dağda bayırda keytarla gezen Barış Manço, sanırım Do the Right Thing'deki Radio Raheem gibi bu aletin pil emeceğini tahmin edememiş olsa gerek. En az 12 adet büyük pillerden gerekiyordur mutlaka, onun yerine, git motosiklet aküsü bağla daha iyi. Şatoda bembeyaz bir org var bizim, o da öyle çünkü. Öyle çirkin bir beyaz ki, sanki Spandau Ballet son provasını yapıp evden çıkıp gitmiş kimse bir daha dokunmamış gibi. Bizi Miller sessiz. Ahanda buldum keytar pil sokamacını, tahmin ettiğim gibi 12 pil gerekiyor, hayır Sony yapsa belki az giderdi de, Yamaha'ya bu konuda güvenmem. Hem motoksiklet hem de piyano yapan bir firma sonuç olarak.
Neyse, efendim az önce klibi izleyip moda girerken aklıma şu geldi. Sağda gördüğünüz resim bana kalırsa Rocky IV'ten sonra dünyanın en güzel filmi olan Baba Bizi Eversene'ye ait. Şu Creedence Clearwater Revival, albüm kapağına denk geldikçe, filmin bu kısmını açıp Dere Boyu Kavakları izliyorum. Soldaki, İngiliz muadiliyle aynı stüdyoda kaydedilmiş gibiler. Tipler birebir aynı zaten. 70'ler salaş rock'çısı. O dönem fotoğraflarında sanırım, kültür bakanlığının bütün fotoğraf stüdyolarına dağıttığı ortak bir kimyasal kullanılıyor; ne zaman bir evde eski fotoğraflar çıksa, zamanın herhangi bir siyahbeyaz fotoğrafına şüpheyle yaklaşıp "aha şu çimlerin arkasındaki sakallı peder manuel mi!", ya da "abaovv şu geniş şapka takan suratı belli olmayan valide josephine değil mi, şu en arkada soldan üçüncü" deyu şüpheleniyorum.Pek değerli arkadaşım Coleridge, geçenlerde Mosfilm ve Toho'dan bahsederek artistlik yaptığımı, halktan koptuğumu ima etti, işte ona tokat gibi cevabım. Ulan tabii halktan kopacağım, açıp bakıyor musun bi bakalım Denemeler'i adam nerede yazmış diye, bir kulenin ikinci katında duvara çatır çatır Heraclitus, Seneca ve Tutunamayanlar'dan sevdiğim sözleri işledikten sonra(hmm böyle olunca unforgiven klibi gibi oldu çok özür dilerim siz pek değerli okurlar) tuğla gibi kitap yazdım. Sonra gitti Sabahattin Eyüboğlu seçmece yapıp kesti biçti. Aferin Sabo, tümünün yayınlanması için yıllar geçti Türkçe'de, halbuki bir sayfayla belki bir kişiyi daha kurtarabilirdim(oscar schindler kafası)! Bu yüzüğü de alın, bu monokl'u da alın, lütfen dünyanın tüm çiçekleri diyorum.



P.S: Ayrıca, "lalalala" diyerek gelen abi cidden sinir bozucu hiç düşünmeden bacaklarını kırarım onun. SUS KIRARIM BOYNUZUNU İBLİS! Lala çeken, klibin başında Burhan Çaçan'ın ezan okuması gibi elini kulağına götürüyor!

P.S2: Sanırım bir Muz Cumhuriyeti'nde içki fiyatları zamlanmış, vay be, torbacılar lobi mi yapıyor ne yapıyorsa artık. Ha bunu yapanın taallukatını sikeyim o ayrı bir konu. Devlet eliyle uyuşturucuya yöneltiliyor insanlar. Ne garip.

P.S3: Birileri Gogol'da "bülent ersoy'un götten yiyişi" diye arayarak siteye ulaşmış. "ismail türüt'e doğuda yapılan şaka"dan daha kötüsü ne olabilir diye merak ederken bununla karşılaşmam hevesimi kırdı.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Metal Yorgunluğu Üzerine


Dün akşam şu yazıyı yayınladım: "Umarım bu yazı böyle rezil kalmaz ama Blondie'yi Sarı Çıyan olarak çevirme kararı aldım. Kendi kendime de gülüyorum hala. Neyse, yazarım yazı diye umuyorum. Niye utanmadan buraya yazdığımın bile farkında değilim. Ama görsem "seni sarı çıyan seniii" diye kızar küfür bile ederim belki. yazıklar olsun." Bunu yazarken sarhoş değildim, çok garip, hala da neden yazdığımı anlayamıyorum. Halbuki her şey Atomic'i(Harika Pazar soundtrack vol.1 - track 01) dinlememle başladı. Kendimi devcileyin bir, küçük şeylerden mutlu olmasını bilen insan olarak buldum, hatta bir an en sevdiğim filme Amelie yazmayı düşündüm, derhal gidip ellerimi bulaşık deterjanıyla yıkamak için lavabo başına gidip, tam şişesini elime alınca "ptpffff" diye her yeri köpük saçışıyla neşelenip el çırptım, sonra şatonun önüne bağladığım midillileri rengarenk boyayıp doğaya bıraktım. Doğada o renkle hayatta kalmaları mümkün olmadığı için, çoğu şatodan ayrılışının 12nci dakikasında, etoburlara kurban oldu.

Evet, dünün saçmalığını aştıktan sonra bugün, metal yorgunluğundan bahsedeceğim. Bu olay, bir adet atacın,ya da yeni çorapları birlikte tutmaya yarayan metal zımbırtı da olabilir, bızıklana bızıklana bir süre sonra kırılması olayıdır. Hani önce rengi değişir, siz içinizden "aha kafası yarıldı" dersiniz ve ataç veya metal zımbırtı kırılır. O metal zımbırtı da bana, her zaman çok daha önemli işler için kullanabilecek bir şey gibi gelmişti. Belki MacGyver için hala öyledir bilmiyorum ya da David Hasselhoff için, kim bilebilir ki? Kimbilir nasıl da şaşıracak çarıklılar!!!
-Bana bak çarıklı sensin!
-Bana mı dedin?
-Evet, sana, sana, sana, hepinize be. Rezil iğrenç yaratıklar. Hiç mi ,insanlık yok sizde ha? Nedir bunlar ha, nedir!!! Nasıl yollarsınız bu pislikleri o tertemiz insanlara? Onlar kitap istiyor, okul istiyor, okumak istiyor. Onlara yardım elinizi uzatacağınıza bir de utanmadan, sıkılmadan alay ediyor, küçük görüyorsunuz!!! Aslında alay edilecek küçük görülecek birileri varsa o da sizlersiniz. Hiçbir işe yaramayan asalak gibi yaşayan sizler!!!! Utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz!!!!

Efendim, sinirlendim ve Çalışkan Ahmet cinneti geçirdim. Hala David Hasselhoff'la dalga geçen insanlar var. Zizek diyor ki, gidip de Stephen King'le dalga geçen insanın Freud'u anlaması mümkün değildir. İşte bu şekilde, bir MacGyver, bir David Hasselhoff ve 80lerde kuzeni(sonradan değil, benzerlikleri -aynı zamanda göğüs kılları da- azalıyor) olduğu bariz olduğu belli olan George Michael'la dalga geçenlerin de, 80ler partisi düzenleyenlerin de, bu insanlarla adeta alttan alta dalga geçenlerin de careless whisper'ı anlaması mümkün değildir. Part-time lover, ve easy lover'dan sonra yeryüzündeki en iyi şarkı Careless Whisper değilse nedir? Sorarım size? Ayrıca, başındaki şu klasik gitar girişli olanı asıl yüreğimizi parçalayan yeri ban... tonight the music seems so louud..... but now who's gonna dance with meeee!!! Şarkı devam ederken en gaz yeri geldiği anda Faulkner olsam, yine de gelip o kısmını yazmam lazım. Neyse, işte metal yorgunluğu bunun gibi bir şey, içten içe dalga geçilen 80lerle bir sorunu olan varsa konuşabiliriz . Ha modası yarak gibiydi onu herkes biliyor, ama bir dönemin de bu kadar üstüne gidilmez ki! Neyse, zaten Blondie'de çok az da olsa 80ler sayılır. Böylece konuyu bağlamış olduk. Abuşların 80ler partilerine de kafam girsin.

P.S: Fotoğraf açılacak mı bilmiyorum, ancak bu insan bitirdiği okulu "Hogwarts School of Witchcraft and Wizardy" - Gryffindor olarak yazmış, ve 12 yaşından çok daha büyük, sadece haber vermek istedim. Bunu ironik olarak yapmıyor, ciddi ciddi yazmış. Ha benim facebook hesabım yok, ama geçen hafta kapadım, baktım duvarımda kedili video, uyuyakalan bebek videosu ve eski filmlerden sahneler paylaşılmıyor, vurdum kilidi hesaba.

P.S2: Meursault diye bir topluluk var. Arcade Fire sevenlerin, bu grubu seveceğinden şüpheleniyorum. En azından adı için bir şans verebilirsiniz. Ama çok da yüksek bir beklentiniz olmasın. Gerçi banane ya, blog'a koyduğum dalga 12 kere indirilmiş. Meursault'yu da siktiredin anasını satıyım.

24 Ekim 2010 Pazar

Oasis Üzerine



"İstesem bir tane daha Live Forever yazabilirim." Noel Gallagher

"He benim Noel'im, he benim gözüm" Monteyn

"İnan sana değil kastım cahille sohbeti kestim." Hüseyin Karakuş

"Abi biraz ayıp olmuyor mu sence?" Monteyn

Oasis gibi, unuttuğum ve sinirlenmemem gereken bir grup hakkında neden yazıyorum? Çünkü Oasis'in Grooveshark'ta şarkısı yok. The Beatles'ın itunes'da bulunmaması gibi bir şey. "Bizim şarkılarımız 1 dolardan daha değerlidir" gibi bir mantık var. Vay canına! Bir saniye hemen Amazon'dan Sgt.Peppers'ın normal fiyatına bakıyorum....(yine birkaç yazı önceki laylalaayay diye marketten cips çalan martı gif'ini burada kafanızda oynatabilirsiniz.) 12 dolar. Yani şarkı başına 0.92 sent düşüyor! Gerizekalı götü kalkıklık prensibi deniliyor sanırım buna. Az çok Grup Beatles'la ilgilenmiş biri olarak, böyle bir kararı alan insanın ekonomik zekasının Family guy'da Peter'ın şirketinde çalışan Opie abimiz kadar olduğuna inanıyorum. Oasis ya, bildiğiniz Wonderwall'u yapan insanlar. Şu aşağıdaki videonun varlığına sebep olan insanlar!



Bildiğim kadarıyla Grup Beatles'ın telif hakları Jikael Mackson(Persepolis)daydı, artık Thriller'ı kaydederken P.Y.T'nin kayıtları sırasında Paul McCartney'yi apladı mı, kokainledi mi ne yaptı bilmiyorum. Neyse, şimdi ölünce kime geçti o haklar? Şurada 54 kişilik dev bir topluluğuz, herkes 1,000'er avro atsa, kafadan Strawberry Fields Forever'ı satın alırız, gerekirse Tuzla'da yayın yapan garip radyolarda çaldırtırız. Düşünsenize ya, nerede çalınsa doğrudan hakları elimizde, istersek çaldırmayabiliriz. Çalan olursa "Olm seni enişteme siktirticem" diye gözdağı verebiliriz. 54 kişi bir odada toplanıp "Strawberryfieldsforeverperverler Derneği" olarak Strawberry Fields Forever dinleyip Sek Pamukşekerli Süt içebiliriz! Ve, son zamanlarda halam sayın Jacqueline Monteyn'e giderek benzeyen Paul McCartney gelse, ona bile dinletmeyebiliriz. Belki Ringo Starr'a olabilir. Grup Beatles'ın en kötü şaka yapan adamına üzülüyorum. Tam bu British Invasion dönemindeki röportajlarını izledikçe şaka anlayışlarının çok afedersiniz ama yarak gibi olduğunu görüyorum. Aynı dönemden Bob Dylan'ı bunun tam tersi olarak örnek vermeme bile gerek yok gerçekten. Bu yazıda adı geçsin diye sadece Bob Dylan'ın adını yazdım. Belki birkaç kere daha yazarım, yakınlarda yeni bir bootleg çıkardı zaten, iki gözüm.

P.S: Bu yukarıdaki videoyu bana ilk gösteren kadim dostum Adam Smith'e teşekkür ederim.

22 Ekim 2010 Cuma

Mosfilm ve Toho Üzerine

Bu iki logoyu buraya, içinizden "Ulan 3 saat 17 dakika nasıl geçer şimdi", "Adam resmen dikkatle filmi izliyor, ben de izleyeyim bari", ve sonunda dışınızdan "Boşver ya, uyuyalım artık, yarın devam ederiz filme" deyişleriniz gelsin diye koyuyorum. Sonradan Toho Godzilla'yı falan çekti ama, Mosfilm asla taviz vermedi. Bana kalırsa, özellikle Mosfilm'de çalışan, yapımcısından ışıkçısına, çaycısından kostüm sorumlusuna kadar herkesin günlük konuşmalarının sadece "Hmm evet Heidegger konusunda haklısın, ama bir de şöyle düşün istersen.", ya da "Bilmiyorum Shichinin no Samurai biraz kısa olmuş sanırım, bence en az 1 saat daha uzun olmalı, daha derin açıklamalıydı ilişkilerini." şeklinde geçtiğine inanıyorum.
P.S: Uzun film olarak da yeryüzünde içimi bayan tek film Apocalypse Now galiba. Redux'ını izlemiştim filmin, ve insanlara Wagner sevgisi aşılaması dışında pek bir numarası olmadığına inanıyorum "Çok çirkinsin keşke ölsen" diyorum Apocalypse Now'a. Bir de Martin Sheen'in, en çok Charlie Sheen'e benzediği filmi olabilir bilmiyorum. Zaten Charlie Sheen evlat olsa sevilmeyecek bir insan benim gözümde. Ha bir de ineği kesme olayı vardı, aklımda kalmış, bir de Laurence Fishburne'ün sübyan hali. Büyük bütçeli Vietnam filmlerinde şu sıralamayı tercih ederim Platoon(cCc Willem Dafoe cCc) > Full Metal Jacket > The Deer Hunter > Apocalypse Now(allah belasını versin, filmin bütün kopyalarının yeryüzünden kaybolması için her gece buda heykelinin önünde mum yakıyorum.)

Size, kaset çeker gibi, kendi elcağızlarımla karışık albüm hazırladım. Gerçi kasede heavy metal çekmişliğim de var, fakat bunlar heavy metal değil. Son zamanlarda dinlediğim bazı insanlar falan var. Bugün sanırım yazı da yazarım. Ayrıca albümdeki şarkıları birbirlerine uyumlu olacak şekilde sıraladım, tamamını tersten dinleyince "satan is my lord" diye bilinçaltına mesaj veriyor.

http://www.mediafire.com/?bgz9aot0583wm7k

20 Ekim 2010 Çarşamba

Paris Komünü, Lenin ve Lady Gaga Üzerine


O zamanlar daha Stalin yoktu. Aaaa olur mu efendimiz...

Hasss, pardon şeyi karıştırdım, evet ne diyordum bugün Paris Komünü'nden, o grup seksin şişelerden çılgınca aktığı, ahlaksızlık dolu gecelerimizden bahsedeceğim. Ahlaksızlık olan tabii ki grup seks değil çok sevgili okur, ahlaksızlık olan grup seksin bade olup şişelerden akması, aklıma youtube'da izlediğim pseudo-lsd triplerini getiriyor böyle saçmasapan imgeler simgeler. Adeta bir Hunter S.Thompson kafası, bir gonzo habercilik tirpleri, ne oluyor böyle.

O zamanlar komün bir şekilde yaşıyoruz biz, Ursula K. LeGuin bir yandan not tutuyor, biz de diyoruz ki ona, yazar olamazsın demedim, bak yine olursun ama hobi olarak olursun. Aslında dedim ki gelin iki ay değil de, bu Komün'ü üç aylar kafasında yaşayalım, fakat bir allahın kulu dinlemedi, o zamanlar ağır allahsız olduğumuz için bunu önceden hesap edemedim.(Bu şakayı şu anda Muş Bulanık'ta vatani görevini yapmakta olan bacanağıma yolluyorum) Bir yandan da bir yüzyıl kadar önce Bastille'e insanlar akın ettiğinde içerisinde Leonardo DiCaprio'nun maske takan versiyonundan başka kimseyi bulamamışlardı deyu deyu ağlıyorum. Eğer iki hafta önce gitselerdi Rabelais oradaymış ancak onu da salıvermişler iyi huydan. Bu iki ay içerisinde şunu diyebilirim ki, çok bol yeşil erik yemiştim diye hatırlıyorum. Haşır huşur, şöyle tuza bana bana ağızdan suları aka aka. Evet, şu iki paragraflık anlamsız girizgah'tan sonra mevzuuya giriyorum.

Derler ki, Ekim Devrimi'nin altmışikinci veyahut altmışüçüncü günü, Lenin, Bergama'dan çalgıcı grubu çağırtıp "benim agam yanlış yapmaz" diye diye oynamış. Ey sevgili okur bu eğer gerçekten olduysa, şu andan itibaren hayatımdaki tek amacım Moskova'ya gidip Lenin'in mumyalanmış kel alnına "htp pükh" diye 10 avro yapıştırmak olacak. Ya hu böyle saçma bir şeye asla inanamıyorum ve dahi inanmak istemiyorum. Hayır kendisi hakkında pek bilgim yok, iyi giyiniyor, sanırım biraz solculuk durumları var asla converse giymiyor falan ama adam devrim yapmış ya hu! Çıkıp da "Ohh be Paris Komününe nasıl da geçirdik ama!" diye kutlama yapar mı sizce? Halk yapar, o ayrı, şimdi burada kitlenin nasıl kendi aklı olduğundan falan bahsedip ortama bir Birikim kokusu yaymak istemiyorum, ne güzel eyleniyoruz şurada.(evet eyleniyoruz, ne oldu yalnış mı? bence deyil çünkü)

Bu konuyu burada bitirirken ikinci çok önemli bir konudan bahsetmek istiyorum. Aylardır zor tutuyorum kendimi, ama artık Lady Gaga'dan bahsetmemin zamanı geldi. Hepiniz biliyorsunuz ki, gerizekalı tanımına tam anlamıyla oturan davranışlara sahip. O da ekmeğini kazanmak için kendi çapında her klibinde softcore porno çekiyor ne yapsın. Fakat, kendisine kıyafet önerim var, "lady gagacığım lütfen ölü köpek yavrusu ve kayıp ruhlardan dikilmiş bir kıyafet giy lütfen" çünkü, dikkat çekmemek için yapmadığı bir bu kaldı sanırım.

P.S: Bu yazının tamamını Dark City soundtrack'inde Anita Kelsey'nin söylediği "The Night has a Thousand Eyes"ı dinleyerek yazdım. Peki bundan bana ne? diyecek olan okurlara şunu demek isterim ki, filmin directors cut'ında Jennifer Connelly'nin kendi sesinden dinliyoruz, ve sanmıyorum ki bir insan Anita Kelsey'nin sesinden tercih etsin o şarkıyı Jennifercığımdan dinledikten sonra. Mal yönetmenin neden filmi sinemalara o şekilde yolladığını anlamak mümkün değil. Ayrıca Matrix'le beraber çıktığı için yalan olmuş güzelim film. Halbuki Kiefer Sutherland yine dünyayı kurtarıyor anasını satıyım. 24 hala devam ediyor mu ya? Kurtlar Vadisi oldu o da iyice.

P.S2: Az önce istatistiklerden gördüğüm kadarıyla bloga iki kişi Gogol'dan, "ismail türüte doğuda yapılan kamera şakası" kelimelerini aratıp girmiş. Onlar bana bir mail atarlarsa, çıkışta bir şey konuşacağım onlarla. Sinirim bozuldu şimdi demek "bülent ersoy'un galatasaray'ın yeni stadına vinçlerini kiralaması" yazılsa da gelecek blog. Bu arada gerçekten vinçlerini kiralamış o ayrı konu tabii. Ben isterim ki, mesela korelasyon, ya da entropi kelimeleri aratılınca gelsin blog, ama malesef sonuç olarak aldığım şey "ismail türüte doğuda yapılan kamera şakası" oluyor.

P.S3: Moskova falan demişken, bir iki kişi mail atsın trans-siberian ekspres yapacağız onlarla. Bilet ücretlerini herkes kendisi ödüyor, bende tarhana çorbası falan var. 3 hafta boyunca 60 yıllık tren koltuğunda basur olacağız, Dersu Uzala'nın torunlarına Kapitaaaağınn Kapitağııın uyursan ölürsün diye camdan bağıracağız ve çişimiz gelince yarım litrelik şişenin içine işeyip camdan sallayacağız. Öyle, "Vay ben Interrail yaptım, Roma çok güzel, gittim ispanyada Manu Chao'yla haplanıp ev soydum. Yok efendim Cypress Hill elemanlarıyla esrar içip güldüm, vay efendim Prag'da Bally çekip Kafka'nın evini yaktım" muhabbetleri bitsin. Maçası yiyen, transsiberian ekspres yapacak.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Pınar Krem Peynir'i Boykot Üzerine


Monteyn, 499 yaşında, mağdur...

Osman, 23 yaşında, gençliğini krem peynir yiyemeden geçiriyor...

Putin, 58 yaşında, ömrünü KGB'de Yaşar Holding'i çökertebilmek için geçirdi, şimdi Rusya Başkanı

Pınar Krem Peynir'i boykot ediyorum, şu memlekette malzemeden çalmak durumuyla en çok karşılaşılan durum Pınar Krem Peynir vesilesiyle oluşuyor, Alman kruvasanlarındaki dolgu malzemelerinden bile bu kadar çalınmıyor! Yazıklar olsun! Öyle demeyin dostlar bu bir zihniyetin bu Ye Ha PE(Yaşar Holding Partisi) zihniyetinin bir göstergesidir, sanıyor musunuz ki "pınar köfteleeeeeer" diye detone sürtone ya da neyse kafamızı siken bu kuruluş köftelerdeki baharattan çalmayacak? O köftede tüyü bitmemiş yetimin hakkı var sayın Yaşar Holdingoğlu!!!

Peynirin yarısı hava be Yaşar Holdingoğlu!!! Çaldığın peynirlerle üniversite bile açtın! Yazıklar olsun! IMKB'de hisse senedinin değeri düşsün! Hani mesela eskiden oyun makinalarının kutularının üstüne mükemmel grafikli görseller yerleştirirlerdi ve biz de çocuk aklımızla buna kanarak makinayı alıp dikdörtgenler prizması oyunlar oynardık ya, işte krem peynir olsun, labne peyniri olsun, beyaz peynir olsun yapılan bu çakallığa katlanamıyorum! Olm ben peynirin anavatanından geliyorum, o kocaman yuvarlak ve delikli çizgi film peynirlerinin içinde büyüdüm lan! Ama işte sıla hasretiyle yaşıyoruz, arada Valide Hanım, Pierre Cargo'yla düzgün peynir yolluyor da yiyebiliyoruz. Başlatıığm bu boykot çağrısını listedeki herkese yollayın diye aşağıya bir adet tweety kuşu koyuyorum.

_________________ ,,:cc,,,;.
________________cc$$$$$$$$$$$$$cc
______________ cc$$$$$$$$$$$$$$$$$$cc
_____________c$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$c
___________,c$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
__________,c$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
_________,d$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$,
________,$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$h$$$?
_______,$$$$$u$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
_______j$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$b$
______ $$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
_______$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$
_______?$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$?
________?$$$$$$mmmmm?$$$$$$$$mmmmm?$$$$$$$$$$?
_________?$$$$$$mmmm.$$$$$$$$,mmmm$$$$$$$$$$$?
__________$$$,m?;;;?$$$$$$$$$$?m?,,??,$$$$$$$?
_________ ?$$$$,<( ?) $$$$$$$$$$(?>)>$$$$$?
__________?$$$, <( ) $$$$$$$$$$(> )>$$$$?
___________?$$$$$.?-?$$$$$$$$$$$,?-?,$$$?
_____________$$$$$$$$$$$????$$$$$$$$$?
___________$$$$$$$$$ $$$$$$$$$$b
____________$$$$$$$$$$$c,,,,c$$$$$$$$$$$$
____________??$$$$p?? ?$$$$$$???$$$$???
___________________$$$$$
__________________$$$$$$c
________________,$$$$$$$?c
_______________?l$$$$$$$$$$$:$
_______________?$$$$$$$$$$$d?
________________?$$$$$$$$$$f
________________??$c???3$f
________________ccc ccc
________________,,,,,. ..,,,,,.-

Artık tweety kuşu sizi gördü, bu yazıyı mailinizdeki on kişiye yollamazsanız ömrünüz boyunca, aldığınız peynirlerin yarısı boş çıkacak. Yok, siz de boykota katılırsanız Yaşar Holding'i çökerteceğiz, %100 çalışıyor!

P.S: O değil de "tweety kuşu" nedir?

10 Ekim 2010 Pazar

Sarhoşa, Sarhoş Muamelesi Yapmak Üzere




Sanırım, yıl 1956 falan Malcolm X'le konşuyoruz, "abi" dedi, "bence bir sarhoşa yapılacak en kötü şey, ona sarhoş muamelesi yapmaktır!" Konu üzerine biraz düşündükten sonra hak verdim kendisine, körkütük sarhoş bile olsam bana fazladan iyilik yapan veya "sen sarhoşsun" diyene tekme tokat girmek isteğiyle yanıp tutuşuyorum dostlar. Hayır, sarhoşluk kötü bir şey diye falan değil, bana ne de, burada araya girip iyilik yapmaya, şakalar güzellikler komiklikler yapmaya çalışana giren çıkan nedir çok merak ediyorum? Ha bazen ben de bu tip oyunlara geliyorum ama benimkinin sebebi, sış mihraklar(evet sış mihraklar), mason locası ve yahudiler.

Neyse, Malcolm X diyorduk, yıllarca bu adamın X'i sırf karizmasına karizma katılsın diye koyduğunu sanmıştım, "çakallll" demiştim. Sonra bir iki yıl önce kendisi hakkında bir şeyler okuyorum, meğerse adamın ideolojik bir düşüncesi varmış Public Enemy'deki Terminator X gibi şuursuzca ismi seçmemiş. Meğerse, Afrika'dan gelirken kaybolmuş ve Amerikalılar tarafından değiştirilmiş soyismini hiçbir zaman bilemeyeceği için X koymuş. Ayrıca yeryüzündeki en güzel gözlük çerçevelerini kullanması da cabası, keşke Denzel Washington gibi ekmek suratlı biri canlandırmasaydı kendisini.

Ya, neyse az önce aylar önce Uçankamon'la konuştuğumuz vikipedayi tartışma sayfalarının öğreticiliğine bakıyordum. Şu, aşağıda bulunan fotoğraf mesela, Pink Floyd sayfasının tartışması, ve resmen "ebenin amı pink" yazıyor. Şimdi merak ediyorum, tartışmadan kasıt burada bildiğimiz, ortaokuldaki gibi birbirine laf sokmayı kastedildiğini anlamış olanlar var mıdır diye. "Haha aynaya bak pink, hıhıhı sensin o sensin o"

Hayır, internet aleminde internet yorumculuğu mesleğini icra edenler artık alıp başlarını gitmişler, nefret kendi çapında meslek olmuş, tartışmaların %62'si "adresini ver seni de kızkardeşini de sikeyim"e bağlanıyor, %38'i de "hayko cepkin ermeni", bu yani başka bir şey görmedim. Neyse, zaten Vikipedayi'nin en çok tartışılmasından şüphelendiğim pink floyd ve metallica sayfalarına girdim, Pink'le uğraşan olmamış(by the way which one is pink?), fakat Metallica tartışmasında şöyle bir yazı var dostlar:


"selam duygu

ben kuzenim sayesinde metalica dinlemeye başladım... we şimdi çok severek dinliyorum... ben dinledikçe rahatlıyorum... şarkıar dinlendikçe eskir ama metalica da böyle birşey görmedim(şimdi gelen yere dikkat!) KARŞI ÇIKANLARA KARŞIYIM)

İlk olarak şu şakayı yapmak istiyorum, sen yanlış grup dinlemişsin Metalica, aslında gürcü halk müziği yapan bir topluluk onun için rahatlamışsın. Oh kafam rahatladı, şimdi konuya geliyorum, öncelikle müzik denince aklıma metallica ve pink floyd gelmesi gerçekten de garip, ama mesela nasıl ki internetin olup olmadığını anlamak için ilk olarak google'a giriyorsak, bir siteden bir şey indirmeye karar verdiysem ilk olarak metallica ve pink floyd'a bakıyorum, dertler benim, çile benim ama hayat sizin sizin olsun çok sevgili okurlar. Hem, mesela The Editors'ın sayfasına girseydim tartışma maddesi olacak mıydı? Durun bir saniye bakıyorum... (lalala burada şu an wikipedia'ya girdiğimi düşünün pijamalarım falan var. Yok ya pijama giymiyorum, önceden de bahsetmiş olduğum Baylan Su Sayaçları (evet tam o adamın sırtındakinin aynısı) tişörtümü giyiyorum zaten) hah pardon The Editors sayfası bile yokmuş zaten, aman önemli değil. Şuraya geliyorum, "karşı çıkanlara karşıyım" bence "no wave" hareketinin emarelerini içinde taşıyan bir laf, off çevrenizde yapısökümcü falan varsa uğraşsın bununla şimdi deliremem bununla. Ayrıca duygu kim?

Daha, anlatacağım birkaç şey vardı da, yaklaşık 12 saattir yemek yemiyorum, o yüzden size neşe dolu bir fotoğrafla veda ediyorum. 1910 Davos bobsleighci gençliği.


p.s: sağdan ikinci Heidi'nin dedesi, soldan ikincisi de sonradan Türkiye'ye kaçarak adını Mandrake olarak değiştiriyor.

7 Ekim 2010 Perşembe

Merkatan Sakarcı Üzerine


Pek değerli arkadaşım Jeanne D'arc, son iki yazımda bulunan iki adet hatayı tespit edip bana yolladı, "merkatan" ve "sakarcı", daha ilk okuyuşumda içimden "hihhih" diye gülmeme sebep olan bu hataları, bilerek yapmış, cin gibi okurları bu unutulmuş Osmanlı aydınından bahsedeceğimin ipuçlarını vermek istemiştim.

Merkatan Sakarcı bana kalırsa Beşir Fuad'dan sonraki en önemli Osmanlı aydınıdır. Beşir Fuad'ın ilk pozitivist Osmanlı Aydını sayılmasının yanı sıra bundan yıllar önce Mirc'leşmelerimizden de bildiğim kadarıyla utangaç ama konuşunca çok neşeli bir insandır. Özellikle kendini öldürmesi esnasında deneyimlerini "and she's buying a stairway to heaven" diye yazması(ki sonradan Jimmy Page, Alistair Crowley'yle bir yazlıkta arkadaş gruplarıyla kibrit kutusu vesilesiyle Beşir Fuad'ın ruhunu çağıracak ve Stairway to Heaven'ı yazacaktır.), adeta Tanrı'nın varlığından kıllandığı için gidip kendini volkanın içine atan şu an adını hatırlayamadığım filozofa benziyor. Tek farkları, Beşir Fuad'ın takım elbise giyip, köstekli saat kullanması ve belli aralıklarla fesini kalıplatmasıdır.(belki üniversitede öğrenci evine de çıkmış olabilir bilmiyorum.)

Merkatan Sakarcı'yı da, Bülent Başkan'ın "Unutulmaya Yüz Tutmuş Osmanlı Aydınları" ansiklopedisinin 362. sayfasında rastlamıştım, o maddeyi buraya birebir geçiriyorum.

Merkatan Sakarcı(17??-1883): Musevi bir ailenin baştan üçüncü ve sondan ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Merkatan Sakarcı'nın anılarına dayanarak soğuk bir Pera sabahında doğduğunu öğreniyoruz. Hafızasının doğuştan itibaren işlediği gerçeğini kimseden saklamayan ve "ah şu geniş hafızam benim başıma ne belalar açtı mon ami" diyerek bütün eserlerine epigraf yazan bu Osmanlı aydını, II. Mahmut'un devrimleri sırasında Evropa'da eğitim görmüştür.

Okuduğu Üniversite'de hafızası gibi ileri görüşlülüğüyle de kendini kanıtlayan Merkatan'ın 12 Teşrinievvel 1808 tarihli günlüğünde şöyle bir cümle dahi geçmektedir: " Şol şehr-i Paris çok tres bien'dir ve nazarımca, Seine(Sen) suyunun kenarına bizim Galata'daki gibi bir kule dikilmesi vaciptir." Sonradan Oryantalizm meraklısı bir mimar olan Gustave Eiffel, Sakarcı'nın anılarını okurken aklına bu fikir gelir ve Eyfel kulesi olarak bilinen kuleyi tasarlamaya başlar. Kulenin anteninde Gustave Eiffel'in kendi elleriyle "beni affet Monsieur Sakarcı" yazdığı, ve ölüm döşeğindeyken "ahh galata" diyerek son nefesini verdiği rivayet edilir.

II. Mahmut'un kendi elleriyle yazıp, devrimler de onun da payı olması vesilesiyle yolladığı bir mektupla Konstantiniyye'ye geri dönen Merkatan, 12 yıldır ayak basmadığı bu şehrin değişiminin pek farkına varamadan çeşitli olaylardan ötürü tekrar yurt dışına kaçmak durumunda kalır. Bunlardan başlıcası Paris'te gece hayatının çok canlı olduğu bilinen Sakarcı'nın Frenk bir fahişe'den kapıp tüm Pera ve dahi Bayezıt kerhanelerine dağıttı rivayet edilen Frengi hastalığıdır. Sırf bu yüzden Jön Türk'ler yurtdışına çıkarken "Asla Frenk bir kadınla sevişmeyeceğim" diye kağıt imzalamışlar, ve bu Attila İlhan'a kadar böyle devam etmiştir, Attila İlhan hepsinin hırsını çıkartmıştır.(bkz. İlhan, Attila) Bu hastalığın kökeninin Sakarcı olduğunun tespit edildiği gecenin tutanaklarına "Konstantiniyye Fahişeler Loncası" defterlerindeki şu kayıttan rastlıyoruz:

Mama: Ahh kuzum, bu Frengi bizi mahvetmiştir.
Güzel Elizabet: Pek saygıdeğer anneciğim bu hastalığa kapılmadan önce kimle yattığımızı açıklayalım.
Elanora: Ahh işte bu namümkün Elizabet, biliyorsun ki bizim meslekte kimle yattığını söylemek meslek ahlakına ters düşer.
Elizabeth: 15 yaşında da Elanora hanım, ağzını yırtaaarım hop hop hop.
Elanora: O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçraaadı
O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçradı,
32 yaşında frijit hanım
En son yattığın Uygur Hakanııım hop hop hop
(bağırışmalar, küfürler, saç çekişmeler)

Mama: Kesin, tamam kocakarılar. Hepiniz kağıda yazacaksınız kimle yattığınızı bu şekilde herkesin sırrı kendine kalmış olacak.

Oy Sonuçları: 326 Merkatan Sakarcı
12 Agop Sansaryan( sonradan yapılan araştırmalarda Merkatan Sakarcı'nın bu ismi mahlas olarak kullandığı ortaya çıkar)"

Bunun sonucunda Fransa'ya geri dönen Merkatan'ın annesine yazdığı mektuplar da Tanzimat Yayınevi'nin, Büyük Yazarlarımız serisindeki "Valide Hanım'a Nameler" isimli kitabı, Osmanlı'daki ilk kitap olur. Sonradan Şemsettin Sami bu kitabı okuyup edebi açıdan değersiz bulup "Taaşuk-u Talat ve Fitnat"ı yazacaktır, ancak bu da Namık Kemal'in İntibah'ına kadar kimsenin sallamayacağı bir roman olaracaktır. Günümzde ilk roman ve ilk edebi roman diye ayrılmasının da sebebi de budur.

İşte o mektuplardan biri: "Pek değerli Valide Hanım, sizi m, yoksa Peder Bey'i mi daha çok seviyorum diye sorduğunuz zamanlarda, hep ikinizi de çok sevdiğimi söylemiştim, bu benim içekapanık olmamdan ve Peder Bey'den korkmamdan kaynaklanmaktadır. Aslında ömrüm boyunca sizi daha çok sevdim, eğer Yom Kippur'a kadar evdeki altın yedi kollu şamdanı bana yollayabilirseniz çok memnun olurum, almam gereken bazı ders kitapları var da.

Sevgiler,
Biricik Oğlunuz Merkatan"

İşte dini değerleri hiçe sayan bu hain evlat, eldeki tek şamdanı satar ve kumara yatırır, ancak kafası çalışmaktadır, bu sırada henüz popüler olan haritacılık ilmini kendine meslek edinir ve Evropa'yı dolaşır, bu sırada kendi ismini verdiği Merkatan projeksiyonunu icad eder, ancak Hollandalı Kartograf Gerardus Mercator'a olan borcunu ödemek için tüm haklarını ona devreder, günümüzde Merkator Projeksiyonu olarak bilinen tekniği ilk bulan kişi de Merkatan Sakarcı'dır.

Kendisi, Konstantiniyye'de yarattığı karmaşa unutulduktan sonra geri döner ve kendini gıda sektörüne adar. Kıbrıs'ta Rimbaud'yla bazı aşk maceraları da yaşayan Sakarcı 1883 yılında afyon komasından "amann kızlar, cicimler" diyerek titreyerek ölür. Türbesi Beyazıt'da değildir, cesedinin nerede olduğunun bilinmemesi için 1 hafta evde kokuşması için bekletmiş, şişmiş haliyle boğaza attırtmıştır. Cesedin Üsküdar'da karaya vurduğu ve 1 hafta içerisinde kargalar tarafından parçalandığı ve fahişelerin adına okuduğu "boyun devrilsin", "erkekliğin kurusun" gibi belalar vesilesiyle cesedinin karaya vurduğu yerin lanetlendiği, lanetlenen yere Harem Otogarı'nın kurulduğu rivayet olunur."

P.S:

5 Ekim 2010 Salı

Enerji Üzerine



Enerj... eneeeeerjiiii.. enerjiiiiii diyerek dans etmekteyim şu an. Halbuki şarkı dinlemiyorum, zaten yazı yazarken dans etmek yürürken sakız çiğnemek kadar zor bir şey, neyse efendim. Olay şudur ki, yıllardır mıknatıslar üzerinde araştırma yapıyorum, ya hu şu, kendiliğinden sallanmaya başlayınca dönen kuş olsun, efendime söyleyeyim, bir kalemin sürekli oynaştığı(oynaşan kalem evet, sürekli sahibinin elinde "ayy canım ne kadar yumuşak ellerin varmış" falan diyor.) manyetik masa aksesuarları olsun, bunlardan enerji elde edilmemesine akıl sır erdiremiyorum.

Onu geçtim, yapın dev Foucault sakarcı altına lunapark gondolları gibi tekerlek koyun, sürttükçe enerji üretilsin, illaki bir rönesans insanı olarak her şeyi ben mi yapayım. Bakın projeyi yukarı yerleştirdim. Gelip de "ay şukadarcık enerjiden ne olur demeyin sevgili dostlar, çöller ne güne duruyor, her yeri Foucault Sarkacı Enerji Santralleriyle donatalım işte, enerji sıkıntısına çözüm bulabilmek için, tepelerine de güneş panelleri yerleştiririz sarkacın bağlı olduğu tavanların buyrun size enerji. Fizik kanunları falan diye lütfen gelmeyin, her şeyi uygun. Aylardır bu projeyi Coyote'nin Roadrunner'ı, Tom'un da Jerry'yi alt etmek için çizdiği planları çizdiği mavi kağıtlara çiziyorum. Hatta öyle garip ki, kağıtların içine flash uygulaması yüklendiği için mesela Jerry'yi falan çizdiğiniz zaman beklenen hareketini gösteriyor ve nasıl yenebileceğimiz ortaya çıkıyor.


Şimdi tek korkum Çakal Willy ve Tom'un her zaman yenilmiş olması, acaba benim de planlarım da suya düşer mi diye bazı geceler titriyor, vücut kıllarımdaki oynamaları yanağıma cinlerin dokunduğuna kanaat getirerek korkudan daha fazla uyuyamıyorum. Tom ve Jerry konusunda bir şey diyemem ikisini de çok sevmiyorum, fakat Çakal Willy bir idoldür, bir neslin yüreğini yakmıştır. Dostlarım!!!! Hiç mi dikkatinizi çekmedi, Willy dostumuzun yıllarca açlıkla baş ettiği, her pazar kiliseye sadece şu mayalı ekmekten kağıdı yemek, ve bir yudum şarap içmek için gittiği? Eğer bugün bu çizgi film devam etmiyorsa 60'larda 70'lerde bir toplululuğun çıkıp da


" Değerli Looney Tunes Çizerleri


Biz çakal Willy'nin durumuna çok üzüldüğümüz için hayır pakedi topladık aramızda, bir miktar pirinç, biraz un, birkaç paket makarna da var. Ayrıca İclal ablaya da söyledik, o da Willy'nin mağarasını tekrar döşeyecek, gerçi "ay yüzlüm"ün çalacağı bir video olacak ve STV'de yayınlanacak bu program ancak o şerrrrefsiz Roadrunner'a nispet olması vesilesiyle bunu yapıyoruz. Ayrıca Roadrunner'ın değerli dostumuz Willy'nin yemeklerini çalmaması için diğer bir çizgifilmde koyunları koruyan gözleri görünmeyen Çobanköpeği arkadaşımızla SSK+Yol+yemek parasına anlaştık.

Saygılarımızla


Çakal Willyperverler Idaho Bölge Başkanlığı" yazmamasından ötürüdür.


Peki, sen okur!!!! Sen kendini biraz da olsa suçsuz hissetmiyor musun? O Roadrunner denen haysiyetsizin "Roadrunner'lar yerçekimi nedir bilmezler!!" diyerek fizik kanunlarını bile sallamamasını içine nasıl sindirebiliyorsun? Koskoca yerçekimi kanunu lan? Gerekirse dava açardık!(şu yaptığım şaka vesilesiyle çok özür dilerim ama ben biraz yine de gülümsedim bu şakaya, eğer biraz da gülümseyeniniz olursa ona Powerade'in mavi renklerinden hediye edeceğim, gülerken su veya mineral kaybına uğramış olabilirsin canım gülen arkadaşım) Şimdi burada Adorno olsa, Roadrunner'ın yaratılmış bir ihtiyaç olduğundan, aslında Willy'nin gerekse başka hayvanları yiyebileceğinden, fakat Acme isimli firmanın Roadrunner'ın bir arzu öğesi haline getirmesinden bahsetmez miydi? Bence bahsederdi. Acme dediğimiz şey zaten bugünün Apple'ı gibi bir şeydir. Süsleyip püsleyip, sikindirik bir kuşu arzunun nesnesi haline getiriyor.


İsterseniz gelin, gerçekte Roadrunner'ın nasıl bir hayvan olduğuna bakalım.

Öyle, süsleyip püsleyip işe yaramaz bir hayvanın peşinden koca bir ömür geçirten Acme Co.ya dava açma kararı aldım. Çakal Willy mi? O artık New Mexico, Karasu Dinlenme Tesisinde günde 3 parça bayat etle geçirmekte ömrünün geri kalanını, eğer bir gün yolunuz düşerse uğrayın. Bob Dylan'ın Woody Guthrie'ye uğrayıp onun şarkılarını öğrenmesi gibi, belki de Çakal Willy abimiz de kendi şarkılarını söyler...

P.S: Oynar Mısın Benimle? bitirişi yaptım, benimle oynar mısın benimle, oynar mısın benimle, umutlaaa ve neşeyleee. Ayrıca bir ara toplanıp Baby TV izleme gecesi yapalım, halüsinatif maddeler benden. Kişi başına 18 kilo jelibon!

 
Copyright © 2010 MONTEYN