27 Şubat 2012 Pazartesi

Atlar ve Atların Travmatik Anlara Etkileri Üzerine

Yukarıdaki albümü,halihazırda fotoğrafını da koymuşken Neutral Milk Hotel sevenlere önereyim. Karısının travesti olduğunu öğrenip ondan hamile kalan bir adam hakkında konsept albüm, sözler gayet başarılı, at mat demişken halihazırda bu albümü de önereyim dedim sadece konudan biraz uzak olarak.

Kişiler kendilerini sarsan deneyimler yaşayabiliyorlar, ilkokuldayken yapılan zalimce bir yavru hayvan cinayeti( sakın yanlış anlaşılmasın Ömer Seyfettin'in öyküsü İlk Cinayet aklıma sonradan geldi.),yakın akrabanın ani ölümü intiharı gibi. Godfather'da adamın yatağında kesilmiş at başıyla uyanması mesela bu anlardan biri. Bir gün Mme. Monteyn'le bir yerlerdeyiz, bacaklarında yatarken fırsssss diye bir ses duydum, gözlerimi açtığımda bir atla yüzyüze geldik.

Yalan atmayacağım, at psikolojisinden zerre anlamıyorum(allah kahretsin Ömer Seyfettin'i, şimdi de akıma Kaşağı geldi. EVET BENİM İÇİN KAŞAĞI'DAKİ ÇOCUĞUN KUŞ PALAZI OLUP ÖLMESİ DE, BOMBA'DAKİ SEKSLİ AYIPLI SAHNELER DE ÇOCUKLUĞUMDA BÖYLE DERİN YARALAR AÇTI TAMAM MI:'( ) bu sebeple ata gitmesi için ne yapılması gerektiği, ya da nasıl sevilmesi gerektiğini bilmiyorum. Atlık müessesi benim için tamamen bir muamma, çok küp şeker verilince kör oluyorlar sanırım, bir de at arabalarında koşarken yollara sıçmasınlar diye şoförle(aka at arabacısı) at arasındaki bölüme buğday çuvalları geriliyor bunlar genel bilgilerim.

Kalkıp attan uzaklaşıp başka bir yere oturduk ama at ardımızdan gül satmaya çalışan çiçekçi gibi geliyordu, tam her şeyi hazırladık fırsssss diye yavaşça yanımıza geldi. Bazen büyük şehirlerde gezerken takip edildiğimi düşündüğüm oluyor, işte bu atla yüzleştiğimden beri şüphelerim daha çok arttı. Hayvan öyle bir bakıyordu ki "Sorunun ne birader?" diye sorsam suratımda çizgi film rezil olmuşu gibi nal izi çıkacağı kesin. Ya da nasıl bir hayvandı biliyor musunuz? Hani otobüste bir yerde duruyorsunuzdur, sizi yan yan iterek yerinizden eden hayvan evlatları vardır, ya da konserlerde de oluyor sanırım, işte onların hepsi bu atın soyundan geliyor. Bunu yapan birine doğrudan "Kardeşim at mısın sen, bana pasif agresif yöntemlerinle zulmediyorsun?" diye sorabilirsiniz. Sonra kalktık at da siktir oldu gitti zaten, meğerse amacı sadece halkın huzurunu ve toplumsal düzeni bozmakmış, ki bildiğim kadarıyla kabahatler kanununa göre 69 lira ceza kesilmesi gerekiyor, şikayet etmedik tabii ki atı gidip bir köşede durdu. Atlar biliyorsunuz ayaklarındaki kilit mekanizması vesilesiyle ayakta uyuyabiliyor, bir nevi 2-4 nöbetindeki erlerle benzer bünyeye sahipler diyebiliriz.

İşte benim atlarla ilgili hissiyatım burada bitmiyor çünkü, asıl bahsetmek istediğim konu yaklaşık 3 yıl önce kadar gerçekleşmişti. Bir gün küçük bir kasabada yolda yürüyorum, hava kurşun gibi ağır ve ben de bağır bağır bağırıyorum. Çünkü kulaklıklarım var kulağımda ve şarkı söylüyorum. Önümden bir at arabası geçiyor, adam saman taşıyor karısıyla iki çocuğu da samanların üzerine oturmuşlar neşeli olmasa da kendi hallerinde yolda gidiyorlar(bu arada dikkatinizi çekerim şimdiki zamana geçtim merak öğesini belki arttırırım düşüncesiyle) Bir şey oluyor, deprem falan değil, at huysuzlanıyor şaha kalkıp kendini birden yan tarafa doğru atıyor, ki boyunduruklarıyla beraber tüm at arabası 4 tekerlek üzerinde dengede olmasına rağmen araba devriliyor. At yerdeyken debelenmeye başlıyor, ne olup bittiğine dair hiçbir fikrim yok ama boynuna tahtalar vurulmuş yerde debelenen at ciddi anlamda korkunç bir görüntü. Bazı hayvanlar acı çekmeseler bile ani hareketleri vesilesiyle sanki ızdırap içindelermiş gibi durur fakat bu at resmen acı içerisinde yerde kıvranıyordu. Samanlar yerlere dağılmış iki çocuk da sümük içinde ağlıyor. Arabacı atını seviyor belli, zulmetmiyor hayvana. Önce kafasını okşayıp sakinleştiriyor, ardından da arabayı da bir yandan iterek düzeltiyor arabayla atı. Hayvan sakinleşiyor, hiçbir şey olmamış gibi yine bomboş bakıyor, çocuklar kıpkırmızı olmuş sümük içinde anneleri de çocukları sakinleştiriyor. Adam samanların bir kısmını topluyor ve kadınla çocukları arabaya almıyor bir daha böyle bir şey yaşanırsa diye, kadınla çocuklar yollarına yürüyerek devam ediyorlar. Arabacı hayvanı biraz daha sevip ardından yemliğini takıyor bir köşede ve yollarına devam ediyorlar.

İnternette ciddi anlamda çok fazla gore video,çirkin olaylar vesaire izledim fakat o anda gördüğüm atın gözlerindeki öfke, korku karışımı hissiyat kadar hiçbir şey beni şok etmedi değerli okurlar. İşte bu sebeple atları çok sevmeme rağmen, biraz da korkuyorum.

Bu yazıyı da çok çirkin bir şey yapıp atlarla ilgili olmasa da atlı bir şarkıyla bitireyim de konsept tamamlansın.

23 Şubat 2012 Perşembe

Yanlışlıkla Gangsta Rap Camiasına Girmek Üzerine

Alfred Hitchcock sonradan Amerikan Vatandaşlığına geçmesine rağmen, gönlümde hep İngiliz olarak kalmış bir insandır. Hatta bir zamanlar Amerikalı bir tanıdığıma bu konuyu açtığımda "Dostum senin derdin ne ha, tabii ki de İngiliz" diyerek onaylamıştı. Alfred Hitchcock'a gelmeden önce sizi bu yazının "eğlenelim öğrenelim" kısmına davet ediyorum, tabii ki bu kısımdan sonra yazının sonunda "Okuduklarımızı Anladık mı? Cevap Verelim" de olacak, bilemeyenlere teneke eksi atacağım. David Lynch'in Dune'u çekmesinden çok önce Jodorowsky abimiz de bu girişimde bulunmuş ve film müziklerini Karlheinz Stockhausen, Magma ve Pink Floyd'a yaptırtacağı bu filmin başrollerinde Salvador Dali, Orson Welles, Alain Delon ve Mick Jagger gibi tipler oynayacaktır, tabii Dali hayvan gibi para ister, bunu dışında çeşitli yapım masraflarının çıkması sonucu iş tamamen Terry Gilliam'ın Lost in Mancha hikâyesine döner, bildiğiniz gibi Terry Gilliam uzun zamandır çeşitli filmler çekmeye devam etmesine rağmen yaklaşık 25-30 yıldır Don Quijote(quijote ya!)yi de çekmeye çalışıyor. Tabii filmde ölenler mölenler kalıyor, en son Robert Duvall'ın Don Quijote'yi oynayacağını duymuştum ama The Road'daki yaşlı halini gördükten sonra onun da filmin çekimlerinin ilk gününde öleceğine dair kanım perçinlendi. Bu olaylar iki yıl önce oluyor bu arada, iki yıl önce düşündüğüm şeyleri yazıyorum nedense ben de anlamadım.

Konuya dönelim, geçenlerde çok uzun zamandır izleme listemde bulunan Notorius'u izleme kararı aldım. Açıkçası Hitchcock'un kelek attıp bunalttığı filmini daha hiç izlemedim, çok güzel bir durum. NeyseTorrent'e abandım doğal olarak, birkaç versiyonunu buldum. Bu arada daha yüksek boyutlusunu buldukça bir küçüğünü siliyorum. Neyse, her şey oldu bitti, yaklaşık 1.6 gb'lık bir dosyada Notorius'u açtım, ve açtığım gibi şu altta posterini görmüş olduğunuz film açıldı.
Şimdi Nigârlık, hip-hopçılık, rapçilik(lan KIRAÇ!) camiasına saygım sonsuz olmasa da, yine de dinlemekten imtina etmem, kökleri Isaac Hayes'le harmanlanmıştır, post-modern zamanların en temel öğelerinden pastiche'i kullanır falan filan. Fakat filmi izledikten sonra birkaç arkadaşımla birleşip kokain satıp çok bol pantolonlar giyip, yukarıdaki vesikalığı çektirince(oroyin satma lisansı için) başlayınca tamamen olayı yanlış anladığımı, Hitchcock ve tezcanlılığım vesilesiyle gangsta olduğumu fark ettim. Her akşam oraya buraya zarflar için kesik parmaklar yollamadan uyuyamıyordum falan. Tabii sonradan dedim ki, madem filmlerden bu kadar kolay etkilenen biriyim, neden başka bir film izleyip şöyle bir kendime gelip bu tip kötü olayları bırakmıyorum. Öncelikle Le Samourai'la ortamı biraz yumuşatıp efendi bir serseri oldum, sonra aniden ortayaş Woody Allen filmlerine yüklenip şehirli entelektüel oldum. Yani sonra da bu blog'u yazmaya başladım iki üç yıl önce. Şaka maka blog da 3üncü yılını doldurdu diyebiliriz. Doldurdu da ne oldu derseniz, bu süreçte dönüp de baktığım zaman "lan böyle rezil bir şeyi de mi yazmışım" diyeceğim 250'ye yakın yazı oldu.

Açıkçası yazdığım bir tek yazıdan bile utanmazlık etmedim, hepsinden ayrı utanıyorum, ama Kafkalık yapmaya lüzum yok. 159 okur da olsa, blogculuk müessesinde 16000 takipçisi olup yarak gibi yazanlar da var. Bizim girişim başarılı olamadı biraz(dikkatinizi çekerim ezikliği gidermek için birinci çoğul şahısa çekerek kendine değer atfetmenin bir örneği sunuluyor burada) Neyse ya öyle, bu arada birileri geçenlerde "Porto Riko hakkında yaz" demiş. Gerçi adam da uzun uzun halini anlatmış, medya gibi oldum. anasını satıyım. Neyse, o arkadaşa buradan bir cevap vereyim, din, siyaset ve Porto Riko hakkında konuşmuyorum kardeşim. Porto Riko'da çok acı çektim. Ama bu konuda da az çok ilgili olduğumu belirtmek için Porto Riko'da Amerika'nın bir eyaleti olmayı destekleyen politik bir partinin bulunduğunu belirteyim.

Şimdi The Chameleons'dan Less Than Human'ı paylaşacağım, bu arkadaşlar yaptıkları müzikle Joy Division'ı aşmış fakat pazarlama stratejilerinin güçsüzlüğü sebebiyle biraz daha az duyulmuş tipler olarak kalmışlar. Boru mu abi Joy Division/New Order Factory Records'a bağlı. Videoaki emmocu arka plana dikkat etmenizi öneririm. Videoyu hazırlayanın çok acı çektiğine ve onu kimsenin anlamadığına emin gibiyim:(



Okuduğumuzu Anladık mı? Cevap Verelim.

1.Yazar bu yazıda bayrağa mı sesleniyor?
2.New Order'ın tekrar birleştiğini biliyor muydunuz?
3.Kaprofili içeren pornolar da olmasına rağmen 2 Girls 1 Cup'taki bokların gerçek bok olmadığını biliyor muydunuz?
4.Monteyn'in twitter.com/monteynaga isimli bir hesapla sosyal medya sikinde atılım yapmak amacıyla birbuçuk iki yıl kadar önce hesap açtığını fakat kullanmayı bilmediği ve onu öğrenmek yerine Porto Riko'nun Amerika'ya katılmasını isteyen politik parti saçmalıklarını okuduğu için hiç tweet atmadığını biliyor muydunuz?
5.Yazıda gizlenmiş şifre de ne diyor?
6.Yukarıdaki sorum cümlesinde ki yazım hatası nedir?
7.Peki yukarıdaki cümledeki hata nedir?
8.Yukarıdakinde bir hata var mı?
9.Eski Yunan'da kimin okuluna matematik bilmeyenler giremiyordu?
10.Monica Belluci'den halâ geçmedi değil mi?
 
Copyright © 2010 MONTEYN