10 Mart 2010 Çarşamba

Minimal Anlatım Üzerine


Ben yapamam. Yapabilecek kapasiteye sahip değilim, her türlü edat bağlaç ve ünlemi kullanıp yazıyı okunmaz kıvama getiriyorum genellikle. Ayrıca Dilbilimci vatandaşların artık Edat-Bağlaç-Ünlem'e tek isim bulmalarını bekliyorum. Edbaün olabilir mesela. Yok, bu kadar yaratıcılık yoksunu olmasın, Kardeşler Kuruyemiş muamelesi yapmaya da gerek yok. Sonuç olarak koskoca ve, veya, gibi, ya da, ahh, vah, ekibini böyle kötü başlık altında toparlamamak lazım. Mesela, şalala olsun hepsinin adı. Hem dilbilgisine insanlar sevgi duymaya başlarlar. Cümledeki şalala'yı bulunuz!

Aslında bu minimal anlatım olayının da edebi yönden olanını değil, normalde kullanılanından yakınıyorum, aslında edebi de olabilir bir saniye beklerseniz açıklayacağım. Mesela, şimdi Sivas Katliamı hakkında bir yazı yazıyorum diyelim; eğer yazı "korku, yangın, çığlık..."şeklinde açılırsa
olmuyor işte. Onu yazan arkadaşın üstüne benzin döküp yakacak kişiye dönüşmek durumunda kalıyorum ondan sonra. Özellikle nasıl diyeceğimi bilmiyorum ama 1997-2001 yılları arasında Cat Bot giyen kızların Atatürkçü Düşünce Derneği vesilesiyle yaptıkları sanatsal çalışmalar ayarında şeyler geliyor aklıma. Arkada dalgalanan siyah perdeler, simsiyah göz kalemleri, hafif yüksek bir standda oturup sırayla ortaya çıkıp şiir okuma. Meselenin ADD'yle de pek ilgisi yok, bak şimdi ADD'ci insanlara da durduk yerde laf söylemiş oldum, ama ben bu gerizekalı ekole en çok o tip toplulukların etkinliklerinde denk geldiğim için söylüyorum. Ulan blog benim be! Söylerim söylemem, adam gibi iş yapsınlar! Sahneye çıkıp "karanlık, umut" diye boşluğu kelime kelime etiketlemenin ne anlamı var, hem boşluğa bakan insan ne ayak? Yıldız Kenter misin de sürekli boşluğa bakıyorsun?

"Az aslında çoktur." cümlesini okuyan sıvamaya başlıyor hemen. Kimse de çıkıp bu insanları" Bir bakar mısınız? O az da, tam olarak az değil yani, onun azlaşması bir süreç gerektiyor." diye uyarmıyor. Sonunda ortaya az sonra yazacağım şiir çıkıyor. Ben de bilmiyorum ne yazacağımı ama çıkan şey dediğim olacak yani

GİTTİĞİNDE

Gittiğinde
Ardından bakarken
Gözlerim kanadı
Elimi kaldırıp
"Gitme"
diyemedim
Çünkü ellerim de
Seninle gittiler

Bu durumu en iyi, kötü şiir müptelası olanlar anlayacaktır. Bir yaz tatilinde, Söke Şoförler ve Otomobilciler Odası Eski Başkanı Mustafa Özcanyüz'ün, "Bir Şoförün Gönül Defterinden 2" isimli şiir kitabını okurken karşılaştığım durumlardan biriydi bu. Şiirlerinde deliler gibi hece ölçüsüne bağlılık ve a-a-a-b/c-c-c-b/d-d-d-b şeklindeki uyak örgüsü saplantısı haricinde; şiirlerin çoğuna Mustafa Baba yemin etmiş gibi mutlak kontrastla giriyordu. Gece oldu, gündüz oldu ya da Kalem vardı kılıç yoktu gibisinden. Evet kesinlikle Mustafa Özcanyüz, İbrahim Sadri'den daha iyi şiir yazan bir insan; ancak sahip olduğu yazlık evin bulunduğu site için bile "Ete Sitesi" isimli şiiri yazıp, doymayıp "Ete Sitesi 2"yi de yazdığı için mütevaziliğinden biraz şüphelenmiştim. Yani pek değerli şiirseverler, nasıl ki Cemal Süreya'nın 20 şiiri "Keşke yalnız bunun için sevseydim seni." diye bitiyorsa, Mustafa Özcanyüz de "Ete Sitesi, Ete Sitesi" diye bitirmiş, ancak bana kalırsa pek başarılı olamamıştı bilmiyorum. Olsun ben onu da yapamıyorum, adamın iki tane basılı kitabı var. Neyse, elimde bir adet bulunan bu kitabı da hak eden bir kütüphanenin zor bulunan kitaplar kısmına bağışlamak istiyorum. Ya da çok önceden de belirttiğim sebeplerden ötürü bağışlamıyorum. İsteyene çok yüksek meblağ karşılığında fotokopisini veririm.

Fotoğraftaki şiirde biraz bahsettiklerime benziyor, ama tam olarak öyle de değil. Şiir postasiirleri.tumblr.com sitesinden.

P.S: "bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim/keşke yalnız bunun için sevseydim seni" demiş ya hu Djemalle. Bunu neden güzel bulduğumu anlamıyorum. Mesela Mustafa Özcanyüz de yazsa böyle yaklaşır mıydım dizeye bilmiyorum Adamın yapıtlarının çoğundan bir resmi kafamda oluşuyor ve ondan sonra ne dese artık her şeyi o resim üzerinden yormaya başlıyorum. Ayrıca, durduk yere ciddi yazı yazmış oldum. Neyse saygılar hepinize.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN