Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum. (Cin Ali ve Berber Fil, 370.sayfa)
11 Temmuz 2009 Cumartesi
Monteyn'de Yıldızlar Geçidi!!! R.E.M, The Smiths ve çok daha fazlası, sadece ve sadece monteyn.blogspot.com'da!!!
Bugün, audiophilie'm için dizayn ettirdiğim ve 2 milyon dolarlık hi-fi ses sistemi falan filan aldığım odamda zaman geçirip klasik müzik dinlemezken, aklıma R.E.M dinlemek geldi, ama birden oldu bu olay. Resmen Drive'ı dinlemek için yanıp tutuşuyordum. Automatic For the People'ı takıp baştan sona dinledikten sonra, yıllardır dinlemeye niyet edip dinlemediğim ilk albümlerini ve o dönemdeki kayıtlarını dinleme niyeti edindim.(Of çok kötü oldu cümle, ama şu an yine müzik dinlediğim için cümlelerin başını unutuyorum yazarken.)
Allmusic.com'da müzik tarzı olarak "College Rock" yazardı da inanmazdım. Ya hu bildiğin 90'ların alternatif müziğini yapıyor herifler diye düşünürken, yıllardır ne kadar büyük bir öküz olduğumu anlamam Murmur'un başlamasıyla aynı zamana denk geldi. Tamam, şimdi burada okuyup bana kızanlar olacaktır, ama Murmur'daki gitar tonlarıyla The Smiths'in ilk albümünün tonları hemen hemen aynı!! Çıldırmak üzereyim, gitarı Johnny Marr çalıyormuş gibi geliyor sürekli, yahu o bastaki netliğini kaybedermiş gibi ama aynı zamanda değilmiş gibi ve bir yandan da telleri cama sürtüyormuşsun gibi gelen sesler bile aynı.
Tabii ki şimdi gelip Michael Stipe ve Morrissey'i karşılaştırmayacağım, bu Peynirli Cheetos ve Ülker Çikolatalı Gofret arasında bir seçim yapmak kadar terbiyesizce olur bence. İkisinin de yeri ayrı. Ha şimdi aranızdan biri dese ki: "Bak Monteyn'ciğim, diyelim ki dünya üzerinde sadece bi tanesi kalıcak, diğeri ölücek, hangisini tercih edersin?" ilk olarak bu tip bir soru sorduğu için çok sinirlenirim, ama dilimi yuvarlayıp ısırarak sinirimi bastırırım. Sonra da ısrar ederse tabiî ki Morrissey'in yaşamasını tercih ederim. Ama sanmayın ki şarkıları için bu tercihi yapıyorum. Sırf takım elbise giyme olayını Michael'dan önce o başlattığı için Morrissey'i tercih ederim. Ya da vazgeçtim, November Spawned a Monster'ı yazdığı için direkt olarak Morrissey'i tercih ederim.
R.E.M beni, The Smiths ya da Morrissey kadar hiç etkilemedi, hiç bir zaman Everybody Hurts'ü sevmedim.( Burada durmam gerekiyor. Sizce de, Everybody Hurts'ün pgitar partisi Imagine'in piyanosundan çalınmış gibi değil mi? Yıllardır bunu düşünüyorum, yani aslında benzemiyor sanki ama bilmiyorum, bence benziyor.) Sadece bir kişiye, zamanında The One I Love'ı çalmışlığım var. Hatta R.E.M külliyatında da sadece The One I Love'ın akustik versiyonu ve Country Feedback'i çok seviyorum, geri kalanlar iyi güzel, ama çok fazla arka arkaya dinleyince sıkılırım. Halbuki, The Queen is Dead albümünü baştan sona arka arkaya sınırsız dinleyebilirim.(Vicar in a Tutu hariç.)
Ya hu R.E.M'den bahsetmeye kalkışıp, Morrissey'e döndüm. Halbuki The Smiths'le falan karşılaştıracaktım. Lanet olsun sana Morrissey al şu lafı:"I can't help this, it's either this or prison."
Neyse, bi dakka yazıya ara veriyorum. Şu an I like You'nun Live at Earls Court konser kaydı başladı, o yüzden şarkı bitene kadar yazmayıp, ayağımla zabada zabada ritmini tutup ağzımla da "tıkkıp tıstıkı tıkkıp tıstıkı" diye zilleri söyleyeceğim. Aha kafamı da ileri ileri oynatmaya başladım. Yoo ileri değilmiş, böyle yukarı aşağı gibi, bardaki cool olmaya çalışan genç gibi biraz, ama kafamda büyük kulaklıklar olduğu için öyle bir görüntüden ziyade, Counter'da öldükten sonra oyunu takip eden insan kafası oynaması oluyor.
Hah bitti, gerçi Big Mouth Strikes Again başladı, ama onu çok eskittiğim için yazıyı bölmeyeceğim.
R.E.M'in Dead Letter Office diye single'larının B-yüzleri ve seyrek bulunan şarkılarını, ya niye böyle yapıyorum bildiğiniz B-sides and Rarities albümü işte. Zaten Best of'a da uygun türkçe bir şey bulamıyorum. Cengiz Kurtoğlu'nun Best Of'unun ismi "Unutulmayanlar", hatta "Unutulmayanlar 2" de var, bence "Best of"a en iyi çeviri Cengiz Baba'dan gelmiş. Neyse, R.E.M'in öyle bir albümü var, işte o albümdeki bütün gitarlar buram buram Reel Around the Fountain havası taşıyor. Ayrıca albümdeki iki şarkı "There She Goes Again" ve "Femme Fatale", hele There She Goes Again'e kendi tarzlarını öyle bir yedirmişler ki, resmen R.E.M şarkısı gibi duruyor, ama Femme Fatale daha çok saygı olsun diye yapılmış gibi duruyor.
Ya R.E.M resmen Amerika'nın The Smiths'e cevabıymış gibi duruyor bence. Çünkü, 90'larla beraber dayanamayıp sonunda Blues, Country ayarına kaçıyorlar, ki çok normal bir şey. The Smiths'ede bir şey demiyorum. Böyle çok daha güzel. Sonra gelip Around the Sun ayarında bir albüm yapma ihtimalleri de vardı sanırım.
Ya en iyisi size ben bir şarkı önereyim, hatta önermeyeyim direkt siteye gömeyim şarkıyı. The Smiths'in stüdyo albümlerinde bulunmuyor, ama iki derlemede de var. Adı Money Changes Everything, ve sözsüz, ancak şarkı o kadar çok rengi atmış polaroid fotoğraf hissi uyandırıyor ki o yüzden çok seviyorum.(Yine degüstatör cümleleri!!) Bir de istemeseler bitirmezler şarkıyı, All Along the Watchtower'daki gibi sonsuz döngü içine sokabilirler. Ha kime ne yararı var bilmiyorum ama bence güzel.
P.S: Ya hu, bu sıcak hava dalgası beyinde nasıl etkiler yaratıyor anlayamıyorum. Dün gece rüyamda "Kebire-i Âzam" diye bir kelime gördüm. Çok korkuyorum, kebire kelimesi büyük günahlar anlamına geliyormuş. İlk defa rüyamda gördüğüm bir kelimenin bu anlama sahip olması yüzünden iki gün uyumama kararı aldım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
yeni format yem,iş bilgisayarda r.e.m ve smiths arattı bu yazı. ama aynı yazıda olduğu gibi daha çok smiths..
Yorum Gönder