Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum. (Cin Ali ve Berber Fil, 370.sayfa)
25 Temmuz 2009 Cumartesi
hey yavrum be!
Blog tutmaya sırf Joy Divison'dan bahsetmek için başladım, sonra kendi çapında acaip yerlere yöneldi. Dün akşam ilk defa doğru düzgün bu adamlardan bahsetme kararı aldım.
Yukarıdaki ilk Unknown Pleasures'ın kapağının basılı olduğu herhangi bir ürünü bana ulaştıran kişiye iman edeceğimi belirterek giriyorum. Kendisi astronomik bir cismin hebeleogram'da çizilmiş bir görüntüsü. Şu an hebeleogram'ın ne olduğun gerçekten bilmediğim için böyle söyledim. Joy Division'ı dinlerken düşündüğüm tek şey şudur: "Daha yeni kireçle boyanmış bembeyaz bir odanın tam ortasına oturup aç karnına türk kahvesi içmek." tam olarak bu bulantıyı yaşatıyor bana.
Yetmişlerin sonunda Sex Pistols'ın falan olay olmasıyla, doğal olarak müzik sahnesinde değişiklikler oluyor, fakat Joy Division, köklerini David Bowie'nin Low albümünün Warsaw şarkısından alıyor. Cidden bu şarkıda onların ayarında aslında. Bir kaç yıl içerisinde grubun adı Warszawa oluyor vesaire. Tarihsel tefferuatları okuyabilirsiniz çevreden.
Yalnız Low albümünün bir olayından çok kısaca bahsetmek istiyorum. Bu David Bowie'nin Berlin Üçlemesi diye adlandırılan döneminin ilk albümü ve Brian Eno'yla ortaklaşa takıldıkları dönem. Yani Punk'ın Roxy Music gibi gruplara geçirmek için ortaya çıktığını varsayarsak, aslında dönüp dolaşıp diğer taraftan yine bu durumun Punk'a girdiğini, ve eski bir Roxy Music elemanının post-punk'ın doğuşunda rol oynadığını görüyoruz. Aynı şekilde biliyorsunuz sonradan Achtung Baby döneminde U2'yla da çalışıyor Eno, ama ben almayayım teşekkür ederim diyoruz, çünkü acaip ambient bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sonra da U2 yeryüzündeki en overrated grup olduğu için "Vay baba, müzik dünyası yerinden sarsıldı." gibi cümleler okuyoruz. Çıkart "One"la "Love is Blindness"i bakalım ne oluyor o albüm. Çok rezil deneysel bir albüme dönüşür bence, Another Green World bile daha keyif verici bence bu konuda.
Yani genel olarak, Berlin'den de toparlarsak, Endüstriyel Müziğin çok bariz hissedildiği bir grup Joy Division. Bunu Ian Curtis'in ölümünden sonra New Order'a dönüşen grubun Kraftwerk beatlerinden de hissedebiliyoruz. Ya bu arada çok komik ama, Joy Division gibi karanlık bir işten tam bir yıl sonra New Order nasıl Tecavüzcü Coşkun'un 80lerin Türk filmlerinde oynadığı Blue Monday şarkısını yapabiliyor benim aklım ermiyor. Ya da şey vardı, Emrah'ın Yalnız Güneş Şahitti diye bir filmi vardı, her hafta ATV'de yayınlanıyordu, oradaki motosikletli sapık dimağlar için disko müziğiydi bu şarkı. Eminim Ian Curtis mezarında bile sara krizi geçirmiştir.
Grubun ilk albümünü yayınlamasıyla beraber konserler coşuyor fakat Ian'cığım Sara hastasıdır malesef, konserde yerlerde köpürerek bayılınca millette uyuşturucu komasına girdi falan sanar. Bölüyorum ama, bu durumun bir benzeri zamanında Pantera'dan Phil Anselmo'ya oluyor, fakat adam gerçekten eroinden kafayı yemiş bir şekilde sahnede kendini kaybediyor, izleyici de inanılmaz bir şovla karşı karşıya olduğunu sanıyor. Sonra sağlık ekipleri gelip Phil'i sahneden alınca olayı çakıyorlar. Neyse, bu yüzden Ian Curtis sahnede çok fazla bulunamıyor, öyle de bir durumu var.
Bir de adamın lütfen konserlerde giydiklerine bir bakın, işten çıkıp gelmiş gibi duruyor. Delikanlı gibi pantolonunu giyiyor, hatta Love Will Tear Us Apart'ın klibinde grubun bütün elemanlarından beyefendilik akıyor. Geceleyin barda belli miktara kadar içkisini içip, ardından kalkıp giden çok temiz insanlar resmen. Yalnız klibi tekrar izledim de, Ian gitarı nereye çekmiş öyle ya? Oy oy çok kötü, bir de hafiften mandolin gibi olunca o bayık gözlerin karizmasını yemiş bitirmiş adeta.
Bir de grupta bas ve davulun önde olması iyice karanlıklaştırıyor ya, işte bu olaya hastayım. Ayrıca, Ian Curtis'in anlamsız el sallamalı dansı var, aynı anlamsızlıkları ben de dans etmeyi bilmediğim için tepinirken istemsiz olarak yapıyorum. Bu yüzden Ian Curtis'in Epilepsi dansı falan diye kimse artistlik yapmasın, adam oynamayı bilmiyor kardeşim.
Her şeyin sonunda, iki albüm kaydettikten sonra, Ian Curtis intihar ediyor ve Joy Division dağılıyor. Ama o iki albüm var ya, işte onlar çok acaip albümler. Şu an post-punk denilen olayın temelleri atılmışsa, The Wire ve Joy Division yüzündendir.
Neyse, yeryüzünde en az kişinin dinlemesini istediğim grup Joy Division. Ya da mesela herkes dinlesin ama kimse birbirine grubu övmesin, öyle de acaip hisler besliyorum. Mesela herkes sevsin, içinden böyle "vay babağın kemiği" desin. Ama gizli bir mezhep gibi kimseye söylemesin, bireysel bir durumu olsun. Aşağıya şarkı gömerdim ama işte tam bir kaç cümle önce bahsettiğim sebeplerden ötürü gömmüyorum.
P.S: Yeni öykü yazdım, ama flaş diskimi bulamıyorum şu an. Yarın yayınlarım. Zira ben de ard arda 3 tane müzikli yazı görünce biraz şey oldum. Böyle Erkin Koray'ın kelinin terlemesi gibi oldum. Saçlar hafiften rüzgarda dalgalanmasına rağmen,yine de o kelliğin yarattığı yağlı ter gibiyim.
P.S: Ya tam ana menüye dönmüştüm ama albüm kapağını görünce tekrar bir kaç cümle eklemek istedim. Bence en iyi albüm kapaklarına The Velvet Underground & Nico'yla bu kapak aynı yeri paylaşır. Mesela bir tanesi yeryüzündeki en iyi 6ncı kapağıysa diğeri de yeryüzündeki en iyi 6ncı albüm kapağıdır. O ikisinde bir yakınlık seziyorum, ama anlatamıyorum işte.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder