Atlantis'in nerede olduğuna iki tane rivayet var. Bir tanesi, Ege'de iki kara parçası arasında olması ihtimali, belki doğrudur bilemiyorum, ama kesinlikle yanlış olan var ki o da Atlas Okyanusu'nda Azor Adaları'nın açıklarında bulunduğuna dair olan rivayet, bunu yanlışlamak o kadar kolay ki, hemen tarih kitaplarını açıp aslında orada bulunan uygarlığın ne olduğuna dair bilgi edinebilirdik, ama bazı oyunlar yüzünden gizlenmek zorunda kaldı.
Bundan 2300 yıl önce, yani milattan önce 300 yıllarında şu anda Lizbon'un bulunduğu limandan bir kuru yük gemisi yola çıktı. Geminin kaptanı Fransız Asıllı Echantie, maceraperest bir iş adamıydı. Nasıl şimdilerde zenginler yatlarıyla Dünya turuna çıkıyorlarsa o zamanlarda da yapacak bir şeyi kalmayan Echantie, yeni arayışlara girmiş ve Asteriks'te direkt dümdüz çizildiğini bildiğimiz pizza şeklindeki Dünya'nın sınırlarını zorlamak istemiş. Şimdi "the doors of perception"dan bahsedip, adamın afyon bağımlılığı hakkında konuşmaya gerek yok. Aslına bakılırsa, o zaman yapılacak şey sayısı da çok az, para kazanıp ardından da evlenip 40 yaşında ölmek, gerçi şimdi de aynısının 70 yaş civarında olanı var, ama şimdilerde keşfedilecek pek bir yer kalmadı, isteyen GoogleEarth'ü açar bakar.
Echantie yola çıktıktan 2 ay sonra şu anda yerinde kocaman bir okyanus olan adayla karşılaşır. Zaten gemisine de akrabalarını aldığı için hemen yerleşme kararı alır. Fakat, Echantie'nin sülalesinde ufak bir genetik bozukluk vardır. Tüm sülalede 50 santimetreden 1 santim daha uzun insan yoktur. Cücelik gibi, ama normal insan boyutlarının orantılı olarak küçük olanı sayılabilir, çünkü cücelerin bazı organlarında şekil bozuklukları oluşurken Echantié'nin sülalesindekiler gayet 1/3 insan modeli gibidirler. Bu yüzden kullandıkları eşyalar da buna orantılı olarak daha küçük, yani gemileri de küçüktür. Eğer normal insan boyutunda olsaydı, bu 42 santimlik cengaver belki de devasa gemisiyle Amerika'yı bulacaktı.
Karaya, ayak bastıktan sonra hemen uygarlıklarını inşaa, etmeye başlarlar, ve Echantié'yi liderleri seçerler. Bu sırada Echantié yola çıkmadan önce Plato'nun yeni kitabı Devlet'i okumuş, ardından da Thomas More'un sonradan Toscanalı Bambaloni'den birebir kopyalayacağı Utopia'yı da okumuş olduğu için, kendi kurduğu uygarlığın bunlara benzemesini ister. Bu yüzden, gemiden indiği gibi, Eski Dünya'da değerli olarak bulunan ne varsa yok ettirir, özellikle altınlardan ahır kapıları yaptırtır ki insanlar umursamasın. Bu yeni uygarlık her ne kadar ütopik bir uygarlık olması gerekse de geldiklerinde yaptıkları yardımdan ötürü bir hürmet göstergesi olarak Echantia adını alır.
Echantia'da ekonominin nasıl işlediğini sanırım çok fazla açıklamama gerek yok, hemen hemen Utopia'daki paylaşım sistemine çok yakındır, fakat Echantia'nın küçük insanlarının huzuru ancak 350 yıl sürer. Milattan sonra 57 yılında Roma İmparatorluğu'nun keşif gemileri bu adayı bulur. Tabii Echantia'lılar candan karşılayıp konuksever davranırlar, ancak gözü dönmüş Roma Elçileri, eski Türk filmlerindeki Bizans Tekfurları kadar meymenetsiz, şerefsiz insanlar oldukları için altın kapıları görünce ağızlarının suları akar. Aptallar Eldorado'nun varlığını duymamış olsalar dahi, bizim Echantia'yı onun gibi bir yer sanarlar. Geri döndükleri gibi, bir tanesi koşa koşa Senato'ya gider "Sezarım! Sezarım! Parayı bulduk!" der, ancak Sezar gemilerin o kadar uzakta bir savaşa dayanamayacağını, böyle bir savaş gemisinin bütçesini zorlayacağını söyler. Fakat, elçinin bu insanların savaşçı olmadığına dair ikna etmesi üzerine, 6 tane gemiyi Echantia üzerine yollarlar. Bu sırada Echantie de uygarlıklarının kuruluşunun 350 yılını kutlamaktadır. Ha bu arada küçük insanların uzun yaşadıkları anlaşılıyordur umarım. İşte Vatikan kütüphanesinin özel izniyle çıkartılmış Echantie'nin konuşması:
"Arkadaşlar, Kardeşlerim, Akrabalarım!!!
Uygarlığımızın 350. yılı kutlu olsun.
Umarım bugün çok fazla rakı içmezsiniz.
Akşamdan kalma yapıyor ya, o yüzden.
Ne mutlu Echantia vatandaşı olana.
Ah ne olu....."
Burada kayıtlar kesiliyor, çünkü tam bu sırada Roma Gemileri gelmiş, askerlerini karaya çıkartmışlardır. Fakat Echantialılar'ın bir kısmı geldikleri gemiye atlayıp şu anda İzlanda olarak bilinen kara parçasına doğru yola çıkmışlar. Romalılar bu kadar gelişmiş bir uygarlığın para kullanmamasını algılayamamış, kimsenin duymaması için de bütün kalıntıları yok etmiş, ardından da deniz tanrısına kendilerini kurban ederek adanın yok olmasını sağlamışlardır. Yani bir hiç uğruna hem kendileri, hem de güzel bir uygarlık yok olmuştur. Romaya dönen tek gemi de Echantia'dan bazı mallar getirmişlerdir. Bu mallar Sezar'ın çok hoşuna gitmiş ve sürekli kullanılagelmiş tek kullanımlık malların üretilişine yol açmış, 20nci yüzyıl reklamcılık stratejisini değiştirip Eşantiyon malların dergi arasından çıkmasına sebep olmuştur. Yani aslında Eşantiyon, "Eşantiya'dan gelen oraya dahil olan" anlamında antik bir kullanıştan gelmektedir.
Peki, İzlanda'ya kaçan Echantia'lılara ne olmuş derseniz, size şu anda neden İzlanda halkında genetik rahatsızlıkların çok fazla olduğunu sorarım. Çünkü akrabalık bağları var. Tabiî dışarıdan gelenlerle boyutlarda büyüme olmuş, ama bu küçük ve yaşlanmayan insanlara en güzel örnek Björk diyebilirim. 43 yaşında olmasına rağmen hala 14 yaşında gösteriyor.
İşte Echantialıların, ve günümüz reklamcılık tekniklerinden birinin neye dayandığının öyküsü aslında budur.
0 yorum:
Yorum Gönder