Öncelikle şunu belirteyim, devam eden yazıyı yaklaşık 12 saniye içerisinde çürütebilecek insanlar var olabilir, ama onlara "hmm haklısın" dedikten sonra, sığ fikirlerimin zerre değişmeyeceğini tahmin ediyorum.
Vladimir Nabokov, Lolita'nın sonunda (sonunda falan değil aslında, sonradan sonuna eklenmiş) "Lolita Adlı bir Kitap Üzerine" deyu deyu bir makale yazıyor çok önceden tabii, o zamanlar Solgun Ateş yoktu, ay yeter şu şakadan da. Neyse efendim, o makalede şöyle bir cümle geçiyor:" Benim için bir sanat eseri, kabaca "estetik mutluluk" diyebileceğim şeyi sağladığı sürece varolur." Çok da iyi çok da güzel söylemiş, işte bu yazının devamında karmaşık şekilde anlatmaya çalışıp muhtemelen başaramayacağım şey, politize olmuş sanatın genellikle bu estetik zevki mahvettiğidir.
Mesela bir gün biri gelip bana şöyle dese, "Marcel Duchamp'ın günlükleri bulunmuş! Aslında Fountain için açık açık "Ulan Dünya'nın içine sıçtınız be!" demek istiyormuş adam!" dese hiç düşünmeden bu dalganın bulunduğu yerlere bilet alır ve hatırladığım kadarıyla 8 tane reprodüksiyonu olan bu eseri balyozla kırarım. İşi çok dengeli bir şekilde ortaya koymak çok zor bir durum, Benim Üniversitelerim'i okurken, resmen Gorki'nin göz kırpıp dil çıkardığını "yaaaani anlarsın yaaa" dediğini hissedebiliyordum, ama buna rağmen yapıtın akışını mahvedecek düzeye varmıyor bu olay. Bu da tabii ki Gorki'nin ustalığından kaynaklanıyor sanırım, zaten otobiyografik eseri ben olsam bokunu çıkarırdım: "Rusluk'tan aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamadım, belki bilardo, ama yok lan Rusluk daha iyi"(umut sarıkaya'ya +rep, emeğe saygı) yazardım. Roman boyunca, bazen Sovyet Dönemi propaganda filmleri kadar neşeli şekilde çalışmayı tasvir ettiği bölümler hariç, gerçekten de bu dengeyi sağlayabiliyor, estetiği dağıtmıyor. Ya da The Road'da, yazarın kurgu kalitesine, edebi gücüne bakmayıp, aslında "Bakın işte, Dünya'ya böyle davranmaya devam edersek sonunda olacak budur diyor Cormac McCarthy:/" diye yorumlamak, Şevval Sam'ın çektiği komik Nükleer karşıtı videoluktur. Peki yaptıkları, sanatının önüne geçen ne vardır? Bandista vardır efendim, zaten uzun süredir taallukatlarına sövdüğüm ve tamamen vasat altına hitap eden bu topluluktan tekrar bahsetmek istemiyorum. İsteyen her kişiye "3 dakika içerisinde bandista şarkı sözü yazma kılavuzu"nu 12 kupona veriyorum zaten. Müzikleri herhangi bir ska, veya balkan, klezmer karışımı gruplardan birini alıp üstüne söyleyin. Hiç yormanıza gerek yok beste için.
Özellikle tiyatroda şuursuzca yapılınca, oyun tamamen Levent Kırca havasına bürünüyor tüm estetik değerini yitiriyor, işte ona üzülüyorum. Geçen gün Kafkas Tebeşir Dairesi'ni izliyorum, tam kızın hasta numarası yapan oğlanla evlendiği, ufak düğünün gerçekleştiği yerde baştan Çav Bella(aslala bislas beybi) çalınarak oyundaki yabancılaştırma öğesi olan Kaymakam rahatsız ediliyor sonra "öhöm" diye ses gelince düğün şarkısına geçiliyor falan filan. İşte bu olurken kanım çekildi, resmen akış bu kadar sekteye uğratılabilir, oyundan bu kadar tiksindirilebilir, az kalsın yarısında çıkmak üzereydim, ki sinirli bir ekşisözlük yazarı olmadığımı fark edip izlemeye devam ettim. Belki de Bono 'yu bile bu yüzden sevimsiz buluyor olabilirim, şimdi fark ettim. Peki bunu müzikte kim kaliteli yapıyor derseniz, artık dilimde tüy bittiği için artık kendisinden bahsetmeyeceğim. Ki o da zaten bu tip şeylerin, bir süre sonra kuraklaştığını fark edip tamamen o kökü reddedip "Another Side.."la beraber 16 kilo taşaklı dönemine geçmiştir. Ha, mesela bu taraklarda bezi olmayan Leonard Cohen 92 yılında gidip "I've seen the future, its murder"(mükemmel bir şarkı bu arada, ayrıca Cohen resmen şarkıyla dilli milli sevişiyor yorumlarken, o ayrı bir konu) diyor, fakat bakın Cohen'in sesinden değil bir de kendiniz söyleyin, sözün pek bir değeri olmadığını fark edeceksiniz. Ha şarkının kendisi güzel zaten, ama ah o sözler, ah. Aga senin işin o değil, bu mesela gelip benim hiç ilgilenmediğim bu konu hakkında halâ kasıp yazmaya devam etmeme benziyor. Ha bu arada "ama niye öyle diyorsun adama, aşk da aslında politika değil midir?" falan diyen olursa, önce kendimi sonra da onu vururum, bir kere soru kalbına bakar mısınız? "x de aslında y değil midir?" Bunu diyenin e-mail adresini hiç düşünmeden ifşa ederim sessizligin_sesi@hotmail.com, kesin budur. Ay içim bulandı.
Neyse, işte öyle lütfen sanatçılar politik olayım derken maymun olmasınlar, şeker de yiyebilsinler. Estetik değeri göz ardı edip sonunda, üniversite öğrencisi politik dergisi kıvamında kelime oyunlarının mahkumu olmasınlar.
P.S: Bob Dylan ilk altı albümünü mono yayınladı. Bunun çok tatlı reklamını aşağı koyuyorum. Özellikle, sondaki o orijinal columbia reklamı mükemmel.
Bir de "buuuut" diyince ballad of a thinman'in başlaması
0 yorum:
Yorum Gönder