Buradan girişimci ruhlu okurlara sesleniyorum! Kenarda biraz birikmişim var, gelin güçlerimizi birleştirip kalem götü silgisi işine girelim, yemin ederim ilk yıl paramızı amorti eder, ikinci sene de iki tane İETT otobüsü alıp, bütün gün orada bozukluk veren dayılar gibi oturur, soranlara da keyfimize göre yol gösteririz. Eğer bilmeyen biri bindiyse ve "bana şu durakta haber verir misiniz?" derse hattımızın kralı, kraliçesi olduğumuzu belirtircesine yavru bir güvercin ürkekliğinde "acaba geçtik mi durağı?" hissini yaşayan yolcuya bakışlarımızla güven, otobüsteki fortçuya sandalyemizin altındaki haydarla korku veririz. Ayrıca Vuvuzela üreticiliğinden sonra yeryüzündeki en anlamsız mesleği yapmış da oluruz böylece! Zaten vuvuzela denilen aleti üreten zihniyeti de lisedeki basketbol maçlarından hatırlıyorsunuzdur muhtemelen. Evet, onu üreten adam maç başlamadan gömleğini paşalar gibi pantolonundan dışarı çıkarıp, ekibinin liderliğini üstlenen ve yakın zamanda burada da bahsettiğim kafasına kravat bağlayan arkadaş.
Faber Castell'in grip serisi ilk çıktığında çok sevinmiştim, çünkü sonunda uzun süre kullanabileceğim bir silgiye sahip olacaktım. Asla ve asla 4 günden daha uzun bir süre bir silginin sahibi olmadım, zaten mülkiyet hırsızlıktır sloganı bence kaybolan silgiler, kalemler ve bunları bulan başka kişlilere geçmesi sonucu oluşmuş bir şey. Ama çakmak alıp unutmak gerçekten hırsızlıktır onu da belirteyim. Eğer ki, çakarçakmaz çakançakmak TOKAI hala gelirlerini arttırıyorsa bu utanmaz çakmak çalıcıları yüzündendir. Çünkü bu çakmak çalanlardan, çakmak çalanlar var ve onlardan da, en sonunda bu olayın saadet zinciriymişçesine tepesindeki adama ulaşıyoruz. Bu kadar uzun uzun anlatınca Jabba the Hut gibi kodaman tipli biri çıkacak zannediyor insan ama değil! Tabii ki, TOKAI'nin genel müdürü kendisi. Geri dönen çakmakları Apple Inc, zihniyetiyle refurbish eyleyip piyasaya tekrar sürüyor. Genellikle modifikasyon, taşlı çakmağın manyotalıya dönüştürülmesi şeklinde oluyor, dikkatinizi çekerim manyotalı çakmaklar daha çabuk bozuluyor zaten. Bu da, gerçekten bu çakmakların kendilerince birer öyküsü olduğunu gösteriyor. Evet sen okur! Belki de sen, şu an yakınındaki çakmak belki de balıkçı bir amcanın rakı masasında arkadaşına kapızlattığı çakmaktı! O dinginlik ve deniz kokan eller kimbilir kaç kere bastı o çakmağa, ayyt sıkıldım. Çakmakla da duygusal bağ kurulmasın arkadaş, demek ki serbest bırakılsa insanlar ingiliz anahtarına bile bir anlam yükleyecek.
Neyse, bu silgileri kullanırken hani bitme noktasına gelir de, metali kağıda sürtüp kağıdın ağzına sıçar ya, işte bunu yaşayan insan muhtemelen hayatının belli bi döneminde silgisi yokken parmağını yalayıp kağıdı silmeye çalışmış ama batırmış, ilkokul öğretmeni mektup yazılması için öğleden sonra tükenmez kalem getirin dediği zaman getirmeyi unutmuştur. Elimde bir adet böyle kalem bulunduğunu hatırlayıp hemen fotoğrafını çektim. Gördüğünüz gibi silgi demeye bin şahit ister ama ben yaklaşık 3 ay boyunca Denemeler 2'yi yazarken kullandım. Bu arada geçenlerde okuduğum bir kitaptan çevirmenin alıntısıyla bitirmek istiyorum bu yazıyı. Böyle ince ruhlu ve okuru düşünen çevirmenler ki durun!!! Bir saniye çevirmen değil de, Esperanto'yu ciddiye alamıyorum. Zaten dilin aktif olarak kullanıldığına dair tek bilgim OK Computer'ın albüm kitapçığında kullanılmış olduğuna dair bir şey. Hmm şimdi baktım Blade serisinin üçüncü filminde de kullanılmış, bunu unutmayacağım. Ama Godwin Kanunu'na göre bu tartışmayı Hitler'e bağlamam gerekecek o yüzden de wikipedia'dan alıntı yapayım:"In his book Mein Kampf, Adolf Hitler claimed that Esperanto was part of Jewish plot to unify the globe under one language, as part of a larger plot for world government. "
Hitler'e de bağladıktan sonra, aslında tamamen göz önünde olan bu etimolojik muhabbeti çevirmenin notu sayesinde fark ettim: "Politika kavramı "polis"den geliyor, "polisin yönetimi"ni anlatıyor. "Siyaset" ise "seyislik"den, yani sürünün yönetimini anlatıyor. Bilinçli olsun ya da olmasın, bu terimler insan ilişkilerinde içerilen iktidarın uygulanma tarzına dair birtakım anlamları üretiyor..."
Bu yüzdendir ki, aslında işinin temelinde asfalt döküp, ray döşemek olan birinin kontrolüne internet verilince seyis kafasıyla normalde sadece kitap yayınlayan bir siteye bile erişimi engelliyor. Ve bunun hakkında gerekli yasal düzenlemeler zamanın çok gerisinde. İnsan kendini ergenlik dönemindeyken annesine bir şey anlatmak isteyip de, hiçbir şey analatamayıp sürekli bağırıyormuş gibi hissediyor. Ya da böyle karabasan görürken sesini çıkarmaya çalışırsın ama çıkmaz, kalkmaya çalışır sürekli düşersin onun gibi.
Biliyorsunuz bu karabasan muhabbeti de aslen uyku felci denen bir olay, beyin yarım yamalak uyanıyor siz de kafayı yiyorsunuz bünyeyi kontrol edemeyince. Bir de buna ecnebiler Incubus falan diyor, cinli minli muhabbetleri varmış geçenlerde öğrendim. Zaten bu cinlik müessesesi hakkında pek bilgi sahibi değilim ancak üç harfliler demenin de mantığını hiç anlayamadım. Resmen Beetlejuice muamelesi çekiliyor hayvana. İzlediğim zaman ben de üç kere dedim ama gelmedi.
0 yorum:
Yorum Gönder