11 Ağustos 2009 Salı

Hastalıklar Üzerine


Geçen gün aklıma hastalıklarla ilgili bir durum geldi. Açıkçası, benden önce düşünüldüğüne neredeyse emin gibiyim. Hemen Umberto Eco'dan alıntı yapıyorum halimi betimleyen: "Ben düşündüysem, başkası da düşünmüştür." Şimdi içim biraz daha rahat. Aslında modern hastalıklardan belki onlardan biraz daha sonrasından bahsetmek istiyorum.

Kanser mesela, yengeç gibi kıskaçları içine alması sonucu böyledir muhtemelen. Bir de kanserin çevrenizde sessiz söylendiğini duydunuz mu hiç? İnsanın sinirini bozar, hastalığa mistik bir lanetmiş gibi yaklaşılır galiba şark toplumlarında. Ciddi söylüyorum, salaklıktan başka bir şey değil. Veba, arapça bulaşıcı, salgın hastalık demek. Veremi, Kanser demekten korktuğumuz gibi korkup, ince hastalık demişiz. Hastalığın isminden bile korkarken kendisiyle nasıl baş edebilirsin ki?

Modern ve modern öncesi dönemin hastalıklarının isimleri insanları gerer, ezer saklamaya iter. Frengi, tifo, difteri, dizanteri...
Çevremde kimse bu yukarıdaki hastalıklara yakalanmadı, ama ilkokuldan gelen korkuyla, "pis suyla tifo bulaşır" ve altında kötü bir fabrika suyu illüstrasyonu yüzünden bir çok hastalıktan daha çok yukarıdakilerden korkuyorum. Bel soğukluğu var mesela, ismi gerçekten komik cinsel içerikli olmasından değil, naifçe seçilmesinden ötürü. Frengi daha kötü, sen git bütün cefakar Fransız halkını fuhuşla, zinayla suçla. Dizanteri, Amerikan karikatürlerindeki "Smack" "Whap" gibi düşme efektlerini hatırlatıyor.

Sonra yirmi, otuz yıl içerisinde çıkarak bu tek kelimelik efsaneleri yok edip, kendi efsanelerini yaratanlar var. AIDS, SARS gibi, harflerden oluşan anlamsızlıklarıyla insanı ezenler. Belki Sars için Türk basını zamanında "SARS dünyayı SARSmaya devam ediyor." gibi futbol transfer haberi kalitesizliğinde şeyler söylemişti, ama bu yüzsüzlüğü geçelim.

Sanırım, post-modern hastalık bunlar oluyorlar bu yüzden. Mesela normalde albüm kitapçıkları şarkı sözleri, grup üyelerinin fotoğraflarından falan oluşuyor, ama bu asrî sonrası zamanları tanımlamak için en uygun müzik yapan insanlar sanırım Radiohead. OK Computer'ın kitapçığı esperanto'da yazılmış yazılardan, ve Stanley Donwood'un muhteşem kolaj resimlerinden, -abartmış mı sayılırım bilmiyorum ama dada gibiler- oluşuyor. Şimdi tüketim toplumunu eleştiriyor falan, ama işte albümü genel görünümü için söylüyorum, işte bu nasıl post modern bi görünümse, çağ hastalıklarının isimleri de aynı şekilde anlamsız isimlerden oluşmuş. Kanser gibisin benzetmesini yaparsın belki, ama AIDS gibisini yapamazsın. Kelimelerin kullanılışı çok acaip, hatta bi saniye şimdi bu aklıma gelen örneğin ve daha genelinin nerede anlatıldığını da hatırladım. Susan Sontag'ın Illnes as Metaphor ve AIDS and Its Metaphors diye iki kitabı var, orada bu "beynimde kanser gibisin" falan sözlerinin metaphor olarak kullanımından bahsediyor. Tabii kendisi de kanserden ölüyor falan.

Neyse, daha çok bu anlamsızlık üzerine durmak istedim. Aslında, ne kadar distopik saçmalıklardan biriymiş gibi durdu. Çevrenizde öyle deliler vardır. "Abii sokaklara artık isim yerine numaralar veriliyo, sonra bize de isim yerine numara verilecek bak hatta T.C Kimlik No" falan derler. Haklılar mı? Bilmiyorum, ama komplo teorilerine bağlanmak da insanı hayatta bazı şeylerden ümitlenmesine sebep oluyor. Hele Zeitgeist'ı ilk izlediğim zaman tamamen aydınlanmış bir birey olduğumu sanmıştım. Çok acaip. Ama yine de Zeitgeist Addendum için falan söylüyorum, mantıklı ekonomik açıklamalar var.

Bu da böyle karamsar gibi bir yazı oldu. Eminim binlerce yazım hatası yapmışımdır.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN