Kumsalda kitap okuyan insanlara karşı çok büyük şiddet potansiyeli besliyorum.
Bundan 6 yıl önce, 1984'ü kumsalda okuyup gözlerimin yıllık ultraviyole ışın ihtiyacının %93lük bir bölümünü karşılamıştım.
Güneş gözlüğü vesaire gibi açıklamalarla gelmeyin bana, hatta mantıklı açıklama olsa bile, ve benim buna doğru düzgün vereceğim bir cevabım olmasa bile kumsalda kitap okuyan insanların bir çoğunun bu konuda samimi olmadığına inanıyorum, hayır samimi olsa bile istemiyorum okunmasını. İstiyorum ki, grılıjjjjj diye suyun altından bağırılsın, insanlar birbirine su sıçratsın. Önden birisi koşup, daha yeni girmeye çalışana iki elini kullanarak su atsın.
Hah! Mesela bu ne? Sorarım size bu nedir? Denize daha yeni girmeye çalışan sıcak vücuda, buz gibi suyu sıçratmak ancak hayvanlıktır diyorum. İki kere denk geldim. Kardeşi kardeşe kırdırtan bir hareket bu. Eleman, abisini dövemeyeceğini bilmesine rağmen Çanakkale Savaşı'ndaki bilmemne onbaşının 250 kiloluk top mermisini bir adrenalin gazıyla kucaklaması gibi üstüne saldırarak yeni yanmış sırtına vura vura çökermişti. Ayrıca kimisi buna adrenalin değil, Allah'ın hikmeti der. Kimisi derken Din Öğretmenleri falan. Mesela bir tane daha anlatayım, bu adamın bir yakını Kıbrıs Çıkartmasına gidiyor. Tabii o çıkartmada değil indirmede görevli, paraşütle atlayacak ekipten. "İnanır mısınız? Çevresinde atlarıyla Osmanlı Süvarileri koşuyormuş." diye anlatırdı. Şimdi bunun bir an gerçekten olduğunu düşünün...
Benim aklıma kağıtları üstüste koyup adamlar katlayıp, kesip açınca elele tutuşmuş adamlar çıkar ya, işte onların arka tarafından hafif mum ışığı verilmiş olanlarına bıyık çizmişsin gibi bir görüntü geliyor. Ard arda uçağın etrafında dönerek, yedi turu tamamlayıp tavaf edip kutsuyorlar uçağı. Ya bu şakayı yapmak istemiyorum, ama resmen Riders on the Storm kafası bu. Yani, şanlı ordu'ya LSD, asit,mantar ve diğer halüsinatif maddeler de sağlanıyormuş. Paraşütçü tam uçağın kapısındayken "uçuyorum uçuyorum" falan diyor, ardından gelen onbaşı "He benim Mehmetçiğim" diyip bir postal darbesiyle aşağı salıyor." Derseniz ki o kafayla nasıl ipini çekiyor peki? Tabii ki Monteyn bunu da yıllarca TRT 2'de askeri okulların tanıtımını, üniforma aşkıyla izleyip araştırarak öğrenmişti, okur. Atlamadan önce çubuk gibi dalgaya bağlı açılma mekanizması var.
Neyse, sahilde kitap okuyanlarımız var aramızda, onlara buradan bir kaç yıl sonra kuracağım tarikatın kutsal kitabından, daha önce de birkaç kez yaptığım gibi bir ayet sunuyorum.
"Şüphesiz,(siz) kitabları uygun ışık altında okuyun diye yarattık ve onlara(dedik ki): Sahilde (kitap) okuyanlar bizden değildirler. İşte o sapkınlar, Derya Baykal'ın programında aplike olmaya mahkûmdurlar." (Gutenberg Sûresi,14)
P.S: Geçenlerde Derya Baykal'ın programına rast geldim, ve mekanda bulunan patchwork eşyaların hipnotik renkleri yüzünden izlemeye karar verdim. Daha ikinci dakikada "Sadece karpuz kabuklarından bir şey yapamıyorum. Keşke onları da kullanabilsem." gibisinden bir şeyler söyledi. Umarım sesim Derya Abla'ya ulaşıyordur çünkü ona çok samimi bir önerim var: "Onları da büyükbaş hayvanlara verebilirsin Derya Abla. Yalnız biraz küçük parçalara ayırmak gerekiyor. Büyük parçaları yutarken zorlanıyorlar. Artık onu da patlamış ampulden yaptığın rambo bıçağıyla mı kesersin, yoksa evdeki artmış lazer anahtarlıklarla yaptığın X-Men'deki Cyclops gözlüğüyle daha teknolojik bir şekilde mi kesersin o senin ev ekonomisi bilgine kalmış."
P.S: Ampul diyince aklıma Era Vulgaris'in kapağı geldi. O yüzden onu koyuyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder