Okuyanlar, bunu yazmak zorundaydım, okumanız için yalvarmıyorum ama bunu tercih ettiyseniz size kolay gelsin diyorum:
"
Kardeşim Deniz, üç ay önce intihar ederek öldü.
Keşke, onun hayatını buraya aktarabilseydim; ama ben bunu anlatacak olgunlukta bir insan değilim. En azından çok basit bir geçmiş zaman anlatısıyla, Deniz'in durumunun nasıl geliştiğini anlatmak istiyorum.
2020 yılı tüm aile fertlerimiz için çok etkileyici bir yıl olmuştu. Küreselleşen dünya ekonomisinin etkileri her yere yayılmaya başlamış, dünyadaki tüm ailelerinin ümidi olmuştu. Ah biz insanlar, bilmezdik ki ilk etkilenecek kuşak olalım dünyayı etkilemeye başlayan olaylardan. Ama bu oyunun bir parçası olmaya karar vermiştik bile. İşte 2021 anayasası 402. madde c. bendi: " 2020 sonrası doğan insan yavruları bundan sonra cinsiyetsiz doğacaklardır, aksinde doğacak bir insan ölümle cezalandırılacaktır. 21 yaşına ulaşan kışlılar kendi cinsiyetlerine karar vereceklerdir." Maddesi ortaya çıktı. Tabii ki benim ülkem buna başkaldırdı, günlerce eylemler oldu, ancak boynunu bükmeye şartlanmış vatandaşlar -inanamazsınız- buna bile boynunu büktü. Yeni anayasa bu tip durumları düzenlerken, ülkenin birçok yerinde ayaklanmalar ortaya çıkmasının sebebi de bu maddeydi. Ah, keşke bunları demez olaydım ama "BİZ İBNE DEĞİLİZ!" yazan binlerce pankart açıldı. Keşke bu durumumuzu ben onlara açıklayabilseydim ama Deniz'in doğumu tam olarak bu yeni kanun düzenlemelerinin 6 ay sonrasına denk geliyor. Bu dönemde doğan deniz herhangi bir dünya vatandaşı vasfına sahip olmuştu. İki cinsel organı vardı ve de ölçülen hormon değerleri gelecekte engellenmediği durumda onun memelerinin gelişeceğini gösteriyordu.
Ailem, bu pilot düzenlemenin öncüllerinden olmanın gururu içindeydiler. Ne ileri görüşlü, ne de devlet yanlısı bir politika izliyorlardı, tek istekleri bir çocuk sahibi olmaktı. Bu isteğe öyle tutkuyla bağlanmışlardı ki, yeni gelen yasaların getirdiği sorunları göz ardı ederek suni döllenmeyi tercih etmenin bir problem olmayacağına inanmış ve de Deniz'in doğumuna hazırlanmışlardı. Bile bile, kendi çocuklarının XXY olacağını bunun oluşmasını istemek büyük bir cesaretti, ancak 20 yıl önce anıldığı gibi süper dişi, ya da süper erkek (ki bunun varlığını ben hiç duymadım bile) olacağı inancına bağnazca düşünmek cahillikten başak bir şey değildi. Şu an gülüyorum ama benim ailemle aynı düşünceye sahip olan en az 3000 aileye ulaşıldı ve bunların da çoğalmasına yardım edildi. Tanrım, bundan sonra başımıza gelen olayları bir bu aileler, bir de sevgili kardeşim Deniz gibi olanlar bilir.
Tabii ki ben o zamanlar en fazla 8 yaşlarımdaydım, karşı cinsiyette birine bile cinsel istek duymaya en az 4 yılım vardı. Ancak annemin hamile kalması ve çevredeki birçok apartman'dan gelen tepkiler benim bilinçsiz olmadığımı ortaya çıkartmıştı. Nurhan, Melahat ve Fatma teyzeler artık annemle konuşmuyorlardı. İsterdim ki, annem bu süreç boyunca yalnız kalmasın, ben onun isteklerini karşılayabileyim, ancak 8 yaşında olmam en büyük engelleri benim önüme koyuyordu. Anneciğim beni hala sokakta oyunlar oynayan, konsollarından oyun paylaşan çocuklarla karıştırıyordu. İsterdim ki, aptal durumuna düşmeyeyim, ama ne yapabilirdim ki? Cebimdeki bir kaç bakır bozukluk ve de kısa şort pantolonumla annemi nasıl etkileyebilirdim, nasıl ona 8 yaşımda olmadığımı kanıtlayabilirdim? Tabii ki buna bile cevap bulamadım, annem yurdumun devlet hastanelerinden birinde Deniz'i doğurdu. Bu arada yeni gelen hükümet, cinsiyet koşullarını sürekli değerlendiriyordu. Tek cinsiyetli dünyaya gelen çocuklar devlet krematoryumlarında ücretsiz olarak yakılıyordu. Bunun en önemli sebebini söylemek gerekirse: "Madem Tanrı çift cinsiyetli insanların var olmasına izin veriyor, biz neden bunun olmasına sebep vermeyelim"di. Yani muhafazakâr hükümet, tanrının yöntemleri üzerinden çıkarımlar yapıp bu sonuca varıyordu. Ancak, unutmamalıyız ki, bu hükümet İslam’ın kararmış köşelerinden ziyade, hala karartılmaya çalışan, ancak dikkatli bakılınca görülebilen aydınlık kenarları üzerinden işliyordu. Tabii ki benim ülkem gibi bir üçüncü dünya ülkesinde bağımsız olarak karar verilen bir yasa olmamakla beraber, yine de yeni gelen hükümet bunu destekliyordu.
Peki, bunun sonuçları ne oldu?
İnanılmaz yerlere varacağını düşünen bazı insanlar hayal kırıklığına uğradı. 2041 ve 2042 yıllarındaki cinsiyet tercihleri ortalama %50yi gösterdi,insanlar bir kez daha muhafazakâr zihniyeti, en beklemedikleri yerden vurdu: Cinsellikle! Düşünebiliyor musunuz? İstenmeyen ve de başarısız olması beklenen sistemle başarılı oldular.
Ancak, istemezdim ki Deniz'den bahsedeyim...
Dayanamıyorum. Bu çileli dönemi Peder Bey ve de Valide Hanım'la beraber ben de geçirdim. Bu yüzden kısaca hayatımda beni etkileyen tek insan olan Deniz'den bahsetmek boynumun borcu...
2020 yılında doğduğunda onu kucağıma aldım, tabii ki onlarca gazeteci de arkamdaydı, zira yeni kurulan düzene uygun ilk bebekti. Tabii ki gelecekte kendi cinsiyet tercihine uygun bir isim bulduk. Böylece, neyi seçerse seçsin, onun için rahatsız edici olmayacaktı. Zaten; Fikret, Deniz, Görkem, Bilge gibi isimler revaçta oldu. Herkes bu tip isimleri tercih ediyordu, nasıl olsa 21 yaşında cinsiyetini tercih ettiği zaman ismi aynı kalmasına izin verecekti.
Keşke Deniz'im için de böyle olsaydı...
Ama onun için cinsiyetten öte ruh meselesiydi bu. Birçok kişiyle beraber oldu. Ama hepimizin geçirdiği gibi, en büyük sorunlarını, ergenlik döneminde geçirdi. Kendinden büyük erkeklerle takıldığı zaman onu transseksüel sanıp iğreniyorlardı; bunun yanında kızlarla takılmaya kalkışmazdı bile zaten, androjen görünümü her şeyi ele veriyordu. Ergenlikle beraber hem sakalları hem de göğüsleri ortaya çıkmaya başlamıştı. İşte bir kaç yıl sonra tercihinin ne olacağına dair tahminler yürütülmeye başlamıştı bile. Unutmamalıyız ki, 2000li yıllarda bile medya çok gelişmişti ve bu tip anketler yapıyordu. Günümüzde nasıl olacağını siz tahmin edin artık...
Yıllar sonra, o gün gelip çattı 2041 yılı birçok insan için anlam ifade etmeye başladı. Çünkü Deniz'le beraber aynı yılda doğan en az 670 kişi cinsiyet tercihlerini yapacaklar ve buna göre yeni oranlar hesaplanacaktı. Tabii ki ilk olarak benim kardeşim( ona kız ya da erkek kardeşim demememi bağışlayınız) bu duruma ilk girenlerden oldu, eline bir adet klasör ve bu klasörün içerisinde bu tercihine dair etkileri belirten kâğıtlar yerleştirdiler.
Ancak, tek bir şeyi unutmuşlardı...
O yaşta çift cinsiyetli olan insanlarda hala testosteron salgılanıyordu...
Sonradan kayıtlardan izledim, Deniz klasörün metal parçasını koparmış ve boğazına saplamıştı.
Şimdi düşünüyorum da, ikimizin de en sevdiği filmin Baba 3 olması bir rastlantı değilmiş sanki..."
PS: nasıl da buldum bilim kurgu hikayesi fotosunu. Resmen bu tarz için özel üretilen aptal fotolar var.
2 yorum:
şahane olmuş ya..:p
hayalgücü süper tebrik ederim :)
Yorum Gönder