9 Ekim 2011 Pazar

Yerde Yatan Çiçekli Adam Üzerine


Kimse bana Samsun'un 2010'dan beri Bordeaux'nun kardeş şehri olduğunu söylemedi, şimdi öğrendim. Gitmedim bilmiyorum, güzel bir yer olduğuna eminim Samsun'un anlatacağım olay da yaklaşık 1 bilemediniz 2 ay önce gözde tatil mekanlarımızdan Nice'in yaklaşık 635 kilometre uzağındaki Bordeaux'da Mme. Monteyn'le gezerken başımıza geldi.

İnsan, bazı güzel filmlerden çıktığı zaman kısa süreli olarak sokakta da sinematik hissiyatlar içerisinde yürüyebiliyor. Mesela bu fotoğrafa çok uzun süre baktığımız zaman beynimizde İsa resminin(bence Hz.Ali'ye daha çok benziyor) göz yorgunluğu vesilesiyle oluşması gibi bir şey. Bu benzetmeyi o kadar kısa sürede buldum ki, şimdiden "teşbihte hata olmaz" lafının başlamasını/yaygınlaşmasını sağlayan kişinin adına ayazmalarda mumlar yakıp damlalarının suya düştükçe katılaşmasını izlemeyi planlıyorum. Yalan değil, hala yanan muma parmaklarımı sokup mumdan parmak izlerimin kopyasının heyecanı içerisinde yakınımdaki en yakın arkadaşıma hediye edip, ilişkimize küçük sürprizlerle heyecan katarım. Mumun parmaklarda ani donuşu sırasında ısı transferi ancak çok uzun süre çişi tuttuktan sonra işemeye başlarken gelen ürpermeyle denk tutabilirim. İşte anlatacağım olay da tam olarak bununla alakasız.

Sokakta Mme. Monteyn'le yürürken bir marketin önünde(çok afedersiniz ama televizyonlardaki "özel bir şirkette çalışıyorum" saçmalığı gibi oldu biraz)yukarıdaki fotoğrafa benzemeyen ancak ona tekme atıp devirseniz aynı gördüğümüz halde olacak bir adam sızmıştı. Buraya kadar her şey normal, bugün ben sızarım yarın siz sızarsınız, sarhoşken Araf'a düşmüşlüğüm de oldu o yüzden sorun yok.(gerçekten, ciddiyim. ayrıca şu anda imleç kayboldu o yüzden bazı cümlelerin içinden sürpriz cümleler çıkarak sizi şaşırtabilir. bu da mum izi olayının yazı dünyasına tezahürü olsun!) Ancak adamın elinde bir çiçek buketi de vardı. İşte başta bahsettiğim hayattaki ani sinema hissiyatı burada geçerli oluyor, çünkü aslında şimdi okurken size daha çok Ferhat Göçer/Gece Yolcuları klibinden bir parçaymış gibi gelse de, aslında insan sarhoşken insanları aramanın totemi haline gelebilecek birini görüyor. Oraya bir heykeli yığılsa iyi olur.

Bugün bahsedeceğim diğer bir konu ise, bugün Kayıp Zamanın İzinde 2'yi yazarken aklıma geldi. Ecole Normale Supérieure'ün Süper kısmında okurken olsun, gerek Créche of Türk Telekom'da okurken olsun okullarda şimdiye dek hiç sıçmadığımı fark ettim. Daha kibar bir yoldan anlatmak isterdim ama geçenlerdeki "Requiem for a Dream'de Jennifer Connelly'nin ağzına veren zenci dayı" olayından sonra eminim birçoğunuzun benden bu hususta bir beklentisi kalmamıştır, bu yüzden söylemek istedim. Yalnız olmadığımı tahmin ettiğim için yazdım, sonuç olarak bu internet günlüğü denen olayda hem üzüldük, hem güldük. Bugün de içine kapanık, şair ruhlu, çevik, şahin bakışlı ve ahlaklı biri olmamı kesinlikle şimdiye kadar okul tuvaletlerine sıçmamış olmamdan kaynaklandığına inandığımı anlatmak istedim sadece. Pis lokantardan bile daha beter olan bu mikrop yuvalarına da asla "eğitim sisteminden kıyma makinesine girip tek tip bireyler olarak çıkıyoruz lanet olsun dostum bilirsin ya, isyan benim ruhumda var." diyip dışkılama olayına sembolik bir anlam yüklemeden sadece hijyen vesilesiyle yaptığımı söylemekten gurur duyarım. Bugün blog'u bitirirken son zamanlarda dinlemekten keyif aldığım ve arkadaki orkestranın nereden sample'landığını soracak olan olursa William Sheller'ın Lux æterna albümünün ilk parçası Introit'den alındığını belirteceğim bir Deltron 3030 şarkısıyla bitiryorum. Ruh-ül Kudüs ve Bakire Meryem sizinle olsun.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN