En son ne zaman bir Pulp, Suede, Oasis, Blur, The Stone Roses'ın The Stone Roses'ını(burada bilhassa değinme isteğiyle doldum.) baştan sona dinlediniz? Umarım yakın zamanda dinlersiniz, çünkü bu heves dolu yazıyı (What's the Story) Morning Glory ve biraz da sarhoşluk eşliğinde yazıyorum. Çok uzun süredir dinlememiştim, CD'yi bilgisayara taktıktan sonra neşe ve doritos taco doldum Liam Gallagher'ın sesi sayesinde. CD derken yalan attım, kendisini eskitmeyip, torunumun yeğenine parçalanmadığı sürece çeşitli sitelerde satması için oriinalini bırakacağım kasediyle beraber. CD'lerin 14 yıla kadar ömrü olduğunu duymuştum onu bilemem, taş plaklar gibi rezil ve nostaljik arasında gidip gelecek kadar fiziksel bir format olmadığı için önümüzdeki on yıl içinde bir adet torun ve yeğen edinmeliyim sanırım. Veri yitirilmezse oldukça güzel bir şey elimde diyebilirim. Ama elimde 1985 basımı bir The Best of The Alan Parsons Project var. Tabii, Diamond, Price gibi porno için üretilmiş CD'lere çekilmediği için günümüze kadar atlamadan You Don't Believe'i çaldırabiliyorsa sanırım torunumun yeğeninin eline de güzel bir şeyler geçecek ben mortu çektiğim zaman. Yazının özel amacı aslında "mortu çekmek" kullanımı olabilirdi. Çünkü hiçbir zaman bunu kulanacağımı düşünmemiştim ama işte kelebek etkisi falan bu olaya sebep olabiliyor? Ne?
Şimdi bu Liam Gallagher abimiz yakın zamanda Beady Eye diye ekiple bir şeyler yapmaya başladı, başını almıştır muhtemelen hiç araştırmaya niyetim yok. Ancak Noel Gallagher'ın yakında "Noel Gallagher's High Flying Birds" mevzusundan çok güzel şeyler çıkacak. Zaten yazıyı buraya kadar okuyyanlar muhtemelen Britpop olayıyla alakalı olduğu için Noel'in(Sertap, Teo, Okan, Sezen gibi bir yakınlık var dikkat!!!) bir zamanlar "Aga vallahi istesem Definitely Maybe veyahut da Morning Glory standartlarında şarkı çıkarırım ama yapmıyorum çünkü kendimi müziksel mevzularda geliştirmek istiyorum" demişliği var. Bunu böyle dememiştir muhtemelen ama öncelikle 1.Kokaini bıraktığın için yapabileceğin en iyi şarkı Fucking in the Bushes'ı aşmayacak 2. Bunu da düşünmüştüm ama alkol vesilesiyle unuttum. hah hah, durun bir saniye buldum lütfen bunu samimiyetimin yıkılması olarak algılamayın 35 yaş üzerindeki bir müzik insanının insanları çok etkileyebileceği yüreğinden vurabileceği bir iş yapması hemen hemen imkansız bilhassa müzik hayatını ahlaksızlık, oroyinmanlık üzerine kurmuş biri için. Yoksa ben de biliyorum[bunu "biz de biliyoruz" diye yazmıştım ama yazının çok şımarık ve "pretentious"(bak halâ) tonunun biraz azalabilmesi amacıyla 1. tekil şahısa çevirdim] Leonard Cohen'in kaç yaşında müzik yapmaya başladığını, Tom Waits'in en iyi işlerinin ne zaman çıktığını, Satie'nin Gymnopédies'yi ne zaman yazmaya başladığını falan(bu normal gerçi ama araştırmayacağınızı varsayıp kadim dostum Satie'yi de araya sokuşturmak istedim bu arada Ekesikli nasılsın?) lütfen şımarmayalım.
Buraya kadar okuyan var mı ya hu? Çünkü ben yazarken bile kendimce eğlendiğim için, başkasının bu noktaya kadar okumasını beklemiyorum o yüzden onlara son zamanda oldukça sık Déja Vu yaşadığımı anlatacağım. Benim Eton'ın ortaokul bölümünde bir adet Teoloji Öğretmenim vardı. Yalan atmayacağım Eton'da da "Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi" vardı. Kendisi Malatyalı'ydı ve bağırınca beni en çok korkutan insanlardan biridir, birkaç teenage slasher filmi hariç. İşte normal 11 yaş soruları "ne zaman gusül abdestlkişlkfddislkfişksdjf gibi şeylerden sonra bir gün biz "Öğretmenim(eğitim hayatım boyunca hocam demekten tiksindim, hiçbir osuruk amacı olmadan Hocam kelimesi bana sadece "baca" kelimesini hatırlattığı için) bu Déja Vu nasıl oluyor?" diye sorduğumuzda bizi şöyle yanıtlamıştı: "Gençler size Levh-i Mahfûz'u anlatmıştım, buraları dikkatli dinleyin çünkü aranızda Büyülü Gerçekçilik tarzında kitap yazacak olan varsa bunun ekmeğini çok güzel yiyebilir. İnsanların ruhları doğmadan önce bir yerde bulunuyor(işte buranın adını hatırlasam ben de bir adet böyle kitap çıkarabilirdim, malesef bu yüzden Kayıp Zamanın İzinde 2'yi yazmak durumunda kalıyorum.) burada Levh-i Mahfûz açık ve sırası gelen ruh doğmadan önce kendi kaderlerinden birkaç sayfayı okuyabiliyor. İşte doğduktan sonra yaşadıklarımızı tekrar yaşamış olduğumuz hissi sadece, oradan hatırladığımız sayfalardan ibarettir."
Tam o an aramızda 131 Marquez ve 647 Fuentes isimli arkadaşlarımız çıkıp gittiler ve bir daha dönmediler. Yıllarca Fuentes'i Fante isim benzerliğiyle karıştırıp kitaplarını okumadım ve böyle ergence şeyleri sen yazmış olamazsın dostum dedim, ta ki Artemio Cruz'un Ölümü'nü yine Fante önyargısıyla okumaya kalkışıp eşekiğimi anlayana kadar.
0 yorum:
Yorum Gönder