17 Mayıs 2010 Pazartesi

Babaanne, Dede, Anneanne, Büyükbaba Evlerinin Garipliği Üzerine


Yukarıda saydığım arkadaşların evlerine bayramdan bayrama gidenler de çok iyi anlayacaklardır ama, biraz daha sık gidenlerin de saydığım garip eşyalarla karşılaşması daha kolay olduğu için onlar biraz daha iyi anlayacaklar. Bu evlerin tamamı siyah beyaz fotoğraftan başlayıp ilk dönem renkli fotoğrafa kadar uzanan renklerden ibaret. Bir de peder beyin simitçi bıyıklı hali, veya valide hanımın küt saç kesimli hali sürekli zaman kaymasıyla ortaya çıkıyor bu tip evlerde. Alice'in küçük kapıdan içeri girmesi için mantar yemesi gerektiği gibi bu insanlar da kapıdan girmek için küçülüyorlar resmen. Halamlar, ki kendilerini İsviçre, Avusturya, ve Danimarka'yla düzgün ilişkilere sahip olmak için gelin verdik. Çeyiz olarak, Alsace-Lorraine'i almayı planlıyorduk ki, malesef hepsini yanlış yere gelin vermişiz, komple Almanya'ya dadanmamız lazımmış. Neyse, bu insanların en küçüğü şu an 60 yaşında ve sigara içtikleri dönemde şatonun içinde oradan oraya saklanıyorlardı.

Asıl olay bu evlerin içlerindeki eşyaların değişiminin çok ağır olması. Çünkü belli bir yaştan sonra gelen yeni eşyalar da eskilere adapte olmak zorunda, uluslararası dedebabaanneanneannebüyükbaba evi standartlarına göre, elden bir şey gelmez. Şarjlı el süpürgesi bile ikinci ayından sonra evde en az 36 yıldan beri kullanılıyormuş gibi durmak zorunda. Mesela 60 yıllık singer dikişmakinasının(bu arada o kadar ağır ki, saf demir haliyle eskiciye verilse, antikacının vereceği miktardan daha yüksek bir meblağ eder) ahşap çekmecesinde kime ait olduğunu bilmediğiniz Deniz Subayı kol düğmesi, madeni 5 para(kuruş değil para!!! Paranın birimi para yani o kadar eski), üstünde Indianapolis amblemi olan ufak bir zil, muhtemelen hacı şakir'in kendi eliyle ürettiği ilk sabun, bir avuç boyutunda ufak ekoseli kumaş, küflenmiş terzi ruleti gibi şeyler bulunabiliyor. Gerçi hala oradalar mı bilmiyorum, ama 7 yaş civarında hastasıydım o eşyaların, nasıl bir kalsiyum sandoz kutusuyla çok şey yapabileceğimizi hissediyorsak o yaşlarda, tam olarak aynı şeyleri kuru sabun parçasına karşı hissediyordum. Evet, kuru sabuna bazı platonik duygular beslediğim oldu belli bir dönem.

Neyse, hele bir adet büyük fanus boyutlarında düğme kutusu görmüştüm bir tane, hala da vardır muhtemelen. Sanırım ona kadim düğme kutusu demek daha uygundur, şimdiye kadar yeryüzünde üretilmiş tüm düğmelerin blueprint'i onun içinde var çünkü. Bu kutsal kutunun birçok babaannenin evinde yedi kollu şamdan gibi değerli manevi bir simge olduğunu kabul etmemek mümkün değil. İstemsiz oluşan düğme koleksiyonu gibi dursa da, içinden çıkan abuk kol düğmeleri insana "bu düzen kendi kendine varolmuş olabilir mi ya ebu cehil?" diye sordurtuyor doğal olarak. Ya bu arada bazı insanlar peçete koleksiyonu yapıyordu ne acaip bir mevzuu, dolabın altında poşet poşet kağıt peçete var, "bak bunu da almanyadan halam getirdi." hesabı. Çok anlamsız demeyeceğim, çünkü az önce saydığım kuru hacı şakir sabuna duyduğum hisleri insanlar mendile hissediyor olabilir. Ayrıca hem sabun hem de kağıt peçetenin birbirine bu kadar yaklaşmasından ötürü bu konuyu kestirip atıyorum tam şu an.

Bari, bu 4 büyüklerin evlerinden bahsetmişken bayram ziyaretlerinden de bahsedeyim tam olsun. Biz mesela paskalya olsun, noel olsun toplanınca bir muhabbetler dönüyor, ancak buna katılmayan kişi ailenin soğuk insanı oluyor. Halbuki küçük bir matematik hesabı yapılsa, aslında yılda 3 kere gördüğün ve bunun dışında hiç muhabbetin olmayan biriyle gidip de günlük meselelerini anlatamayacağın çok kolay ortaya çıkar. Ama sırf bu olay yaşanmasın diye İŞ ve OKUL kavramları keşfedilmiş, böylece hayatınız boyunca zerre konuşmadığınız ama annenizin sizi doğurmadan önce genç kızken birkaç ay baktığı uzak akrabayla "okul nasıl gidiyor?", "işler nasıl?" sohbetlerine girilebiliyor. Eğer ki din olmazsa bayramlar falan olmayacağı için, kafadan okul ve iş kurumları bitecek zaten, ki o zaman dünyadaki tek Anarko Nihilist parti EHKP-C(ezilen halkın kurtuluşu partisi-cephesi, o kadar kofti ki, dilbilgisi kurallarını yok sayarak anarşizm anlayışını liseli ergen düzeyine çekiyor.) başa gelecek. Sonra da önce ülkeyi ardından da dünyayı kapatacağız zaten, anarko nihilizm hesabına. Ama ülkeyi kapatmadan önce, bayramlarda kafa siken akrabaların hepsini toplayıp hücrelere kapatıp bellli yaptırımlar uygulayacağız. Mesela sıkı dostlar ayarında olan akrabalara günde 9 saat durmadan anı anlatıp dedikodu yapmazlarsa malesef yemek vermiyoruz. Gelin-damat-kaynana aynı hücrelere kapatılıp oedipus'un sınırlarını zorlayıp delirecekler 3 hafta içinde. Eğer sağlıklı bir şekilde, önceden yaptıklarının saçmalık olduğunu kabul ederlerse iki tepsi mantı veya kapama yapmaları karşılığında salıverilecekler. Bunun yanında utanıp bir çikolata alan çocuklar bizim yanımızda! Onları avuç avuç çikolata almak için dağlarda yetiştireceğiz! Ellerden 3 gün çıkmayan ve migreni tetikleyen kötü kolonyaları üretenleri duvarlarına hacı yağı sürülmüş odalara 2 ay kapatıyoruz! Israrla baklava yedirmek isteyenlerin dilleri kesilecek! Propaganda posterleri olarak Baklava/Ayran kombinasyonunun güzelliği en iyi tasarımcılar tarafından yapılarak dev posterleri her yere asılacak. Sırf bayram olduğu için kaş göz işaretleri yapıp kızan ama o günün akşamında çocuklarına öfkeyle dalan anneler babalar yarraklardasınız! 1977'den beri bunu yapan ebeveynlerin kayıtlarını tutuyoruz, hepinize Simyacı'yı 6 kere okuma cezası veriyoruz! Güzel bulduğunuz kısımların altını çizip tartışıp, kitap bir bok anlatıyormuş da siz de aydınlanmış gibi gaza geleceksiniz, unutmayın ki en karanlık an şafak sökmeden önceki andır! Ve harçlık olarak bozuk para veren çok uzak akrabalar ya da yan apartmandaki komşu, siz içten pazarlıklısınız, siz kötüsünüz, siz içinizden "belki ben yaşlanıp hasta oluncaya kadar çok iyi iş sahibi olur ya da piyangodan parayı vurur da "sana yaptıklarımı unutma" der yararlanırım" gibi pragmatist düşünceye sahipsiniz, belki de saydıklarım arasında en kötüsüsünüz! Çok az kaldınız ama hepinizin adresi elimizde, bundan sonra kağıt parayla alışveriş yaptığınız zaman hiçbir şekilde üstü kağıt para olarak verilmeyecek. Eğer 50 lira verdiyseniz 46 liralık bir şeye, ilk iki bozukluk bir lira, diğer bozukluk iki 50'lik, kalan bir lira da on kuruşluk olacak şekilde üstünü alacaksınız. Bozuk para cüzdanı yasak, hepiniz büyük cepli keten pantolon giymek zorundasınız!

MUTLU GÜNLER EHKP-C'yle gelecek!

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN