Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum. (Cin Ali ve Berber Fil, 370.sayfa)
14 Eylül 2009 Pazartesi
Öncelikle korku mu vardı bilmiyorum, ama temel duygulardan biri olduğuna eminim, çok büyük ihtimalle nefretten, hayranlıktan, sevgiden ve diğer bir çoğundan önce başladı. Hayvanlarda da var, eğer evrimi göz ardı ederek dinlere baksak, Adem'in geceleri götü uçuklamasa ve Havva'sız kalsa, kendi çapında yaşar sonra da bir gece vahşi hayvanlardan birine bacağı kaptırırdı. Zaten ondan sonra sanırım kötürüm Adem'e bakması için o zamana kadar Havva olmasa bile yine yollanırdı. Kadınlarımız, analarımız, bacılarımız gibi vefakar bir yazıyla devam edersem yazı rezil olur... ("Adam&Eve not Adam&Steve" yazan pankartlarla ilgili sinirimi başka bir yazıda aktaracağım ayrıca.)
Ölüm korkusuyla başabaş gidiyor yalnızlık korkusu. İster doğal seçilim, ister Adem ile Havva'nın torunu olsun, ikisi de yaşamaya devam etmek istiyor. Ardından bir şeylere güvenmeye başlayınca, yani onu koruyan diyelim bu hayata bağlayan şeylere, mağarasının soğuktan koruması falan filan. Onlarsız kalmak istemeyerek, yaşamını devam ettirdiği için güven duyduklarını sevmeye başlamıştır muhtemelen. Yani burada hayata bağlayan, onu mutlu eden herhangi bir şeyden bahsediyorum. Şimdi, ilişkileri cisimleştirme Monteyn, gibi yorumlar da gelebilir. Lütfen, zaten gördüğünüz gibi Eylül'ün gelmesiyle ya bir şeylere kızar oldum, ya da isyan eder oldum o yüzden birbirimizi kırmayalım. Ama korku o kadar köklenmiş ki o zamana gelene kadar, sanırım sevginin de içine çöreklenmiş. Hep bunları kaybedip yine yalnızlıktan korkmak galiba. Yalnızlık ölüm gibi zaten. Tabii bunu diyince Erhan Güleryüz'ün 97 yılında Ayna'nın doruk noktasındayken yazdığı şarkılara gönderme yapmışım gibi durabilir, özür dilerim. Ölüm hakkında zerre bilgim yok, ama yalnızken "Herhalde böyle bir şeymiş" falan diyor insan. Ben dedim, diyeniniz vardır muhtemelen. Ya bu olayı anlatmak istiyorum, Ankara çok rezil bir yer, yılın belli bir bölümünü orada geçirmek durumunda kalıyorum. İşte Aralık'ta hafif soğukken eğer yalnızsanız falan, "Yalnızlıklar Prensi", "Uğur Işılak", "Karagümrük Yanıyor" hislerine girebiliyor insan. Ve bunun kimseye yararı yok! Yani kendi kendine istersen, aniden profil pozu ver, istersen git bir bankta yalnız otur sadece kendini yıpratıyorsun. İşin kötü yanı, o durumda insan mantıklı düşünme yetisini kaybettiği için, o durumda ömrünün sonuna kadar kalacağı inancı o kadar güçleniyor ki, bir süre sonra bundan keyif almaya başlıyor. Yalnız yukarıdaki Yalnızlıklar Prensi'ni okuyunca, akşam izlediğim Fergi Tayfur'un Kalbimdeki Acı filmi geldi, ardından da Draco Malfoy'u düşündüm, ayrıca eğer rastlarsanız "Benim gibi Sevenler" filmini izleyin lütfen, çekirdek çitleyip komşuları eve çağırıp 70lerin yazlık sineması hissi oluşturmanız lazım, bu yüzden mümkünse projeksiyon cihazında ve çok kötü ses sisteminde izleyin filmi.
Yani şunu söylüyorum ki, üstüne yeni hiçbir şey söylemediğim dünyanın en çok ekmek yenen konusu hakkındaki düşüncelerimi doğru düzgün de aktaramadım. Aslında amacım korkunun nasıl, her şeyin dibine çöreklendiğinden falan bahsetmekti ama NLP teknikleri, The Secret gibisinden mesaj vermeye dönüşebilir diye hemen bıraktım.
Ha bunları anlatan insanların "pozitif düşünce", "evren çekim kanunu" muhabbetlerine yürekten gönül verdiklerine de inamıyorum. Hatta bir çoğundan o kadar nefret ediyorum ki, -ya hatta sadece böyle NLP falan da değil, genel olarak bu tip insanlar, az sonra örnek veririm- Donnie Darko'yu izleyenleriniz vardır, orada Patrick Swayze'nin oynadığı bu tip bir insan vardı, korkudan kaçının gibi seminer falan veriyordu. Sonra evi yandığında devasa bir çocuk pornosu arşivi olduğu ortaya çıkıyordu adamın. İşte bu tip insanların hepsinin böyle foyalarının ortaya çıkmasını istiyorum. İclal Aydın ve Derya Baykal Türkiye'de foyası ilk ortaya çıkması gereken kişiler. Mesela Martha Stewart var, balakabağından küllük, artmış çekirdek kabuklarından çamaşır askısı, portakaldan sütyen, falan yapıyor. İşte bu kadın borsada yaptığı üçkağıtçılık yüzünden 5 ay hapis yattı 2004'te, bu durumu öğrendiğim zaman çok rahatlamıştım. Mesela Derya Baykal insan taciri falan çıksa çok rahatlarım. Hayır iyi olacağına inanamadığımdan değil, iyi biri olmadığı kamera açısı değiştiği zaman konuklara bakarken bile gözlerinden okunduğu için söylüyorum bunu. Ya bu tip insanların samimiyetsizlikleri girsin onlara.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder