Masalın nerede bittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum. (Cin Ali ve Berber Fil, 370.sayfa)
6 Ocak 2012 Cuma
Hayat Mecmuası Üzerine
"Bu yazıyı ilkokul 5'ten beri tavana boşboş bakarken beni hiç yalnız bırakmayıp sürekli oradan oraya kayan, sağ gözümün sol alt kısımlarındaki siyah noktalar kümesine ithaf ediyorum. Siz olmasaydınız tavana bakarken duvardaki kabartıların üzerinden, yollardaki babaların üzerinden kimi atlatacaktım? Teşekkürler siyah nokta kümesi."
Şevket Rado'nun çıkardığı Hayat Mecmuasının ciltlerine ulaşmıştım bundan yaklaşık 5 yıl kadar önce, boş kaldıkça okuyordum. Muhabbetler genelde İstanbul Cemiyet hayatı, Ajda Pekkan ne yaptı, Sultanahmet'teki hippiler falan, mesela Giulietta Degli Spiriti'yi çekmekte olan Fellini'den bahsediyordu onu çok iyi hatırlıyorum. Demek ki okuduğum sayı 1965 öncesi bir döneme ait. Yani sanıyorum ki ciltler 58-70 arasını kapsıyordu eksik sayılar olduğunu göz önünde bulundursam da. Neyse olaya böyle nostaljik yaklaşmanın anlamı yok, oradan çok net hatırladığım bir haberi anlatıp, niyetimi açıklayacağım yazının devamında.
1959'da Louis Armstrong İstanbul'a konser vermeye geliyor, hem de üç gün yani biletler Vergi Daireleri'nden satın alınabiliyor, sonradan Vergi Daireleri biletix'e devrediliyor filan bu konulara girmeyeceğim. Neyse konserlerin ilk iki günü başarılı geçiyor, Louis Armstrong'a soruyorlar İstanbul'u nasıl bulduğunu, o da "Türk insanı çok sıcak. Burada muhteşem bir misafirperverlikle karşılaştım. İstanbul çok egzotik." geyiklerini yapıyor. Ben önceden bir Fransız olarak bile utanırdım bu muhabbetlerin hep aynı olmasına sonradan fark ettim ki mesela ben Prag'a gittiğimde yine gazeteciler sormuştu. "Prag çok güzel, medeniyetlerin buluştuğu yer, bilhassa Çek İnsanı çok canayakın, umarım tekrar Prag'a gelebilirim. Çek Birası ve svickova'ya bayıldım:)))" demiştim o yüzden artık herhangi bir şehir hakkındaki bu tip yorumları kabulleniyorum.
Hikâyemize geri dönüyoruz, Louis Armstrong üçüncü konserini İstanbul Hilton'da verecektir, fakat o da nesi, adam konsere başladığı zaman ana yemekler de gelmeye başlamıştır!! Tabiî sonradan görmüş société durur mu, yapıştırmış cevabı, yani cevabı yapıştırmamış da adamın konserine gelmediği net olan görgüsüzlerden oluştuğu için hapur hupur yemeğe gömülmüşler. Louis Armstrong beyninden vurulmuşa dönüyor, kafasına su şişesini yiyen Morrissey gibi müziği kesip odasına çıkıp terlemeye ve beziyle silmeye devam ediyor. Bu sırada Karadenizli bir otel görevlisiyle girdiği ilişki sonucu İsmail Türüt'ün doğduğu rivayet edenler de vardır.
Efendim, güç bela ikna edilir Armstrong konsere devam eder falan ama bu sefer işler değişmiş sosyeteyi köpeği yapmıştır, ayaklarının dibinde oturup dinler alkışlar ederler, helal olsun Louis aga falan derler. Bir de buna benzer bir durum geçen sene İstanbul'da Tindersticks Konseri'nde olmuş sanırım, abimiz mırıl mırıl halini arz ederken, millet muhabbete dalmış, neden? Çünkü ayı oldukları için. Lyceé ya da ondan önceki eğitim kurumlarında biraz sessiz bir öğretmen varsa hemen boku çıkarılıp sömürülür ya, onun gibi bir şey. Hayır söyleyin komik bir şey varsa biz de gülelim yani!!!!
İşte bu iki durumun bir benzerini yine geçenlerde rahmetli oroyinman Bill Evans'ın Waltz for Debby albümünü dinlerken fark ettim, alkışları fark ediyordum şarkı bitişlerinde fakat parçalar çalınırken de arkada muhabbet döndüğünü kulaklıktan dinlerken fark ettim. Abi hakikatten bir böyle Büyük Ev Ablukada gibi yavşak gruplar bulunuyor hem grup elemanları hem de izleyici kitlesi hemen muhabbete sarıyor, bir de böyle adam gibi takım elbisesini çıkıp işini yapan müzik insanları oluyor mesela Kraftwerk!!! Bu garip neon lambalı elbise dışında Autobahn döneminden beri takım elbiseden ödün vermemeleriyle saygımı kazanmış bir grup. BEA'dan bahsetmek istemiyorum hakikatten dayaklıklar çünkü onu geçiyorum ama bu izleyicinin sinir bozuculuğu nedir arkadaşım. Şampanya içiyorsun diye çotank diye kafamda patlatmalı mısın şampanya bardağını, bir yandan da yanındaki adama flört eder ses tonuyla "mösamdömsd" diyerek. Bunların bir kaç tanesini Arc de Triomphe du Carrousel'de sallandıracaksın bir daha yapıyorlar mı bakalım!!!
Neyse size birkaç sene geç kalmış da olsam Erdjan'dan Viski Coca Cola'yı, ve götü kurtlu klavyecisini takdim etmekten onur duyarım:
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder