15 Nisan 2009 Çarşamba

yedi uyurlar vs yedi cüceler çözümlemesi


Monteyn Edebi çözümleme servisi iftiharla sunar:
Yedi Uyurlar ve Yedi cüceler çözümlemesi
Bugün size, yıllardır çocuk öyküsü basan kurumlar, Walt Disney(hah ilk çekilen uzun metrajlı çizgi film ne sanıyordunuz?), ve de bazı dini kurumlar tarafından çok fazla ekmeği yenilen iki olgudan bahsetmek istiyorum. İlk olarak, "iki olgu" dediğim için allah benim belamı versin. Ama sorarım sana okur, o kelime yerine başka kelime sen bulabilir miydin?

Neyse, bu bir öykü olmayacak,(yoksa olacak mı?), yaptığım çok derin çalışmalar sonucu ulaştığım verilerle size gerçekleri anlatacağım. Konumuz Yedi Uyurlar ve de Yedi Cüceler.

Hemen Yedi Uyurların hikayesine kısaca değinelim, demek isterdim ancak tabii ki hem İslam hem de Hristiyanlık ayrı yorumladığı için hikayeyi, ben en kaba hatlarıyla bahsedeceğim.

Bundan tam 2000 yıl önce olmasa da, hemen hemen 2000 yıl kadar önce 7 tane inanan arkadaş kafalarına göre takılıp, her akşam ibadetten ibadete koşup sevapları leblebi gibi toplamaktaymışlar. Ancak, aralarındaki bu iman etme olayı. "İnanalım, inanmayanları da uyaralım" durumuna gelince, çevresindekilere "imana gelin" falan diye zorlama yapmaya başlamışlar. Ancak bu yaptıklarını sadece halka değil, aynı zamanda bir gün imparatora da dayatmaya kalkışınca, Paganlıkla uğraşan imparator dayanamaz ve bunları değnekle kovalamaya başlar. Tabii 7 uyurlar da mal olmadığı için, kaçarlar ve bir mağaranın içine saklanırlar. Fakat dostlarım, onların Muhammed gibi, mağaralarının önlerinde ağ örecek bir örümcek veya yuva yapacak bir güvercin olmadığı için, hükümdar bunları o mağaranın önünde yakalar, fakat, aile terbiyesiz almadığı için, direkt öldürmek yerine: "Acı çekerek ölsün itler bana ne?" der ve mağaranın önünde beton döktürüp, kocaman bir de yazı hazırlatır:
"Bu betonu kırmayınız
İmparator" deyu.
Tabii betonun üstüne harç yumuşakken "Lale seni seviyorum" ya da 24.02.250 gibisinden tarih atmalar yazı yazmalar olsa da sonuç olarak imparatorun yazdıklarından tırsan insanlar betona dokunmazlar, ve de yedi uyurlar kafalarına göre takılırlar. HA bu arada yalnız değiller, Kıtmir diye bir köpek var yanlarında, o da uyumaz yalnız, tepelerinde bekler, 300 yıl falan uyur arkadaşlarımız, sonra uyandıklarında yine ortamın kötü olduğunu fark edip, uyurlar.

İşte tam bu anda Grimm masallarındaki Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'e bağlıyoruz olayı. Öncelikle belirtmeliyim ki, eğer Topkapı Sarayında, ikibuçuk metrelik dökme kılıçları ya da en az bir repçi kolyesi ağırlığında olan zırhları gördüyseniz, çevrenizdekilerin de gaza getirmesiyle beraber "Vay be eskiden insanlar ne kadar büyükmüş", gibisinden bir muhabbete başlamanız kaçınılmazdır. Ancak, büyük bir yanılgı içerisinde olduğunuzu belirtmek isterim, çünkü bu bilimsel olarak mümkün olmayan bir şey. Günümüzdeki beslenme şartlarıyla o zamanın beslenme şartlarını karşılaştırırsanız eğer, günde bir somun ekmek yiyen insanla, omega üçünü de, doymamış yağ asidini de alan insanlar arasında elbette gelişmişlik farkı olacağını anlayabilirsiniz. Bunu ne şu anda uydurdum, ne de desteksiz atıyorum, çok ciddiyim bundan ikibin yıl önce insanlar bizden daha küçüktüler. Bakmayın kiliselerde çarmıha gerilen İsa'yı Dave Mustaine gibi çizdiklerine. Neyse, işte tam bu noktada Yedi Uyurların o kadar da büyük insanlar olmadığını tahmin edebiliyoruz.

Peki küçüklüğümüzden beri okuduğumuz Grimm kardeşler yıllardır bize masal mı anlatıyorlardı Pamuk Prenses ve Yedi Cücelerle?

Asla...
Her ne kadar Grimm Kardeşler masal anlatan insanlar olsa da, çok ciddi oldukları anlatıları çok gizli mesajları vardır. Sorarım size hepimiz prenses tarafından öpülmeyi bekleyen kurbağa prens değil miyiz?(cinsiyetçi yaklaşımıma saldıran olacak varsa halihazırda: "hepimiz öpülmeyi bekleyen bir kurbağa prensesiz" diyeyim de içi rahat olsun onların da) işte bu gizli mesajlarını teker teker işleten Grimm kardeşler de aslında Yedi Cüceler'de Yedi Uyurlara gönderme yapmak istemişler. Tabii ki onlar, eskiden yaşayan insanların ufak olduğunu biliyorlardı.

"Peki kurt ne arıyor?" diye soru gelirse de, mağara da boşu boşuna Kıtmir'in olmadığını söylerim size. O kadar süre güneş almayan hayvancık, Cüneyt Arkın'ın oynadığı "Köroğlu" filminde güneş almadan 3 ay kapalı mekanda duran at nasıl bembeyaz olduysa ve de Bolu Beyi'ne laf sokma olarak gönderildiyse; Kıtmir, 300 yıl güneş almayınca arsızlaşıp kurtlaşmıştır. Hatta artık bir adım daha ileri gidiyorum ve de şahsına saldırıp onun çakallaştığını iddia ediyorum.

Peki Pamuk Prenses ne arıyordu?


Benim pembe yanaklı, sevgi dolu okurlarım, yıllardır simge simge diye yırtıyoruz kendimizi. Pamuk Prenses aslında Kıtmir tarafından yenilen 7 uyurların imanını simgelemektedir. Yani, aslında en başından beri düşman ne imparator'du, ne de imansızlardı. Yanlarında taşıdıkları köpek aslında onları mahvedendi dostlarım.

Bir masalın ve de dini olayın çözümlemesinin daha sonuna geldik. Ayrıca sanki bundan önce 300kere böyle çözümlemeler yapmış gibi davranmış olabilirim ama affedin beni.


İşte bugünün alakasız sözleri:

"I got no means to show identification
I got no papers show you what I am
You'll have to take me just the way that you find me
What's gone is gone and I do not give a damn
Empty stomach, empty head
I got empty heart and empty bed
I don't remember
I don't remember"




PS: Yorum yazanlar sözüm size (dota tayfa sözüm size!), yorumlarınızın altına cevabımı yazıyorum. Dikkatinizi çekerim yukarıda bulunan bu ortaçağ resminde çizilen Kıtmir'in yüzüne kimi çizmişler? Ya dostlarım, Kıtmir kimmiş aslında? Ünlü bilgin Sibel Can'ın da 1996 yılındaki bir gospelinde dediği gibi. "Kork benden, sürüm sürün sürünmekten"...

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Copyright © 2010 MONTEYN