"Ben bir ağacım, çok yalnızım. Yağmur yağdıkça ağlıyorum." (s.53)
Benim Adım Kırmızı
Mısır'dan Çıkış 3.14: Rab "Ben benim" dedi, İsrailliler'e de ki:"Beni size ben ben'im diyen gönderdi."
Evet sonunda, bir yazıda ilk defa kutsal kitaptan alıntı yapmış olmanın gururunu yaşıyorum. Gün gelir, 2000kelimeden uzun bir kurgu metin yazarsam yine kutsal kitap alıntısıyla başlatacağım ki, kudretli bir rüzgar ezsin sayfalar arasında. Uuuu yieahhh! "kudretli rüzgar"ı bir yere kaydettim bile!
Eğer yönetmen olsaydım, yağmurun gerçekten yağdığı bir film çekmek isterdim. Sahte yağmur sinir bozucu, çiçek bozuğu dolu bir ten gibi huzursuz edici, daha yeni boşaltılmış bir dükkanı görünce insanın içinin sıkılması gibi. Bir noktasında sağanak, bir noktasında sağanak yağış, bir noktasında hafif çiseleme olan bir film yağmuru en asil havanın kolayca bayağı görülebilmesine sebep oluyor. Yani yağmur bombasıyla da yağdırılmaması lazım, doğal olarak o sahne için yağmasını bekleyeceksin. Çünkü o gerçek nemli havada insanların suratındaki yağmur beklentisinden ötürü ıslanmış, delirmiş suratlarını görmek istiyorum. Bunun eksikliğine mesela Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı'nın ilk sahnesinde rastlamıştım. Muhtemelen Beşiktaş'ta bir kıraathaneden dışarıya yağmur yağarken çıkan Müşfik Kenter'i görüyoruz. Fakat o da ne? Anadolu resmen güneş var her yerde, büyük ihtimalle de yeşil renk bahçe hortumunun ucuna parmak bastırılarak havaya sıkılan suyla yağmur efekti veriliyor. Maddi olanaksızlıklar bir yana, Şehr-i İstanbul İtfaiyesini çağırsalarmış keşke. Canım film buruk bir duygu kopukluğuyla başlıyor.
Gerçi hayatımda aşık olduğum tek insanın ismi de aynıydı, burada satır aralarına falan ulaşılmaya çalışılmasın lütfen, canım okur.(hay allahım ya satıarası diyorum. ne satır arası "hortum" falan yazdım yahu! Bir yazıda hortum kelimesi geçiyorsa satıraralarından ne beklenebilir ki?) Bence sahte yağmur, hepimizin içini en az esenler otogarındaki videocularda sonsuza kadar çalışmaya mahkummuşcasına rahatsız ediyor. Ayrıca çok samimi söylüyorum, o dehlizlerde çalışan insanlara yoğurt yardımı yapılmalı. Eğer paranın nereden bulunacağına dair bir sorun varsa da, mekana Michael Bay, James Cameron gibi yönetmenler alan araştırması için çağırılır, daha oraya girip karanlıkla yüzleştikleri an post-apokaliptik film çekmek için birbirleriyle yarışırlar zaten. Dava'yı okurken mahkeme binasının üstüme çökeceğini sanıyordum, aynı şekilde dava için mahkeme olarak kullanabilecek bu ortamda, çevredeki apartmanların üstüne eğildiği çok belli. Ve tabii ki efsanevi cumhuriyet camisi, aka the beton dildo var ki kabus gibi. Neyse, Rashomon'da dayıların hikayeyi anlatırken tapınağa yağmur yağarken geri döndüğü anlarda kullanılan yağmur suyunun içine Kurosawa siyah boya akıtmış, daha belli olsun diye. Bir nevi yağmura kalem çekmiş abimiz. Meseleye bahçe hortumuyla yaklaşmak yertine böyle güzel çözüm getiren tabii ki Kurosawa olacak, Tarko olacak, efendime söyleyeyim bir efsane olacak; Çağan Irmak gibi gofret yönetmen olacak değil. Aslında bir insana "gofret" demek hakarete giriyor mu bilmiyorum, ama mesela Kurosawa Cadburry'nin içindeki bileşenlerine kurban olduğum yuvarlak çikolataysa, Çağan Irmak BİFA gofrettir.
Mesela, BİFA'nın çok kalitesiz Petit Beurre'lerini seviyorum, çünkü fason cips ve bisküvi yeryüzünü kurtarma ihtimali olan son şeydir. Ama Çağan Irmak bir BİFA Petit Beurre bile olamıyor. BİFA Petit Beurre ancak ve ancak Taylan Biraderler'in Vavien'i çektikten sonra aldıkları sıfat, yoksa onlar da gofretti.
Mesela Reha Erdem de, Godiva'yı Ülker'in almasıyla memleketteki Godivalığı üstlenmiş oldu. Neyse ne ya hu, hangi yönetmenin hangi çikolata ya da bisküvi olduğundan bana ne! Ama şunu söyleyeyim ki David Lynch bildiğin çok sıcak ve koyu şekersiz, sütsüz Nescafé Classic'tir. Adamla ilgili Zizek'ten falan alıntı yapmak isterdim, ancak bu konuyu çevremdeki en az 20 insandan duyduğumu tahmin ettiğim bir vecizeyle sonlandırmak boynumun borcu: "Hiçbir şey anlamadım amınakoyayım!" Anlamazsın tabii! O saksofon çalan adam cinsel şeymiş vesaire vesaire diyenler de zizek okuyup konuşmasınlar, delikanlı gibi Naomi Watts'la Laura Harring(aka Golden MILF Awards 2001 Winner) mevzusunu anlatsın bana. Neyse, sinirlendim gidiyorum.
Evet sonunda, bir yazıda ilk defa kutsal kitaptan alıntı yapmış olmanın gururunu yaşıyorum. Gün gelir, 2000kelimeden uzun bir kurgu metin yazarsam yine kutsal kitap alıntısıyla başlatacağım ki, kudretli bir rüzgar ezsin sayfalar arasında. Uuuu yieahhh! "kudretli rüzgar"ı bir yere kaydettim bile!
Eğer yönetmen olsaydım, yağmurun gerçekten yağdığı bir film çekmek isterdim. Sahte yağmur sinir bozucu, çiçek bozuğu dolu bir ten gibi huzursuz edici, daha yeni boşaltılmış bir dükkanı görünce insanın içinin sıkılması gibi. Bir noktasında sağanak, bir noktasında sağanak yağış, bir noktasında hafif çiseleme olan bir film yağmuru en asil havanın kolayca bayağı görülebilmesine sebep oluyor. Yani yağmur bombasıyla da yağdırılmaması lazım, doğal olarak o sahne için yağmasını bekleyeceksin. Çünkü o gerçek nemli havada insanların suratındaki yağmur beklentisinden ötürü ıslanmış, delirmiş suratlarını görmek istiyorum. Bunun eksikliğine mesela Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı'nın ilk sahnesinde rastlamıştım. Muhtemelen Beşiktaş'ta bir kıraathaneden dışarıya yağmur yağarken çıkan Müşfik Kenter'i görüyoruz. Fakat o da ne? Anadolu resmen güneş var her yerde, büyük ihtimalle de yeşil renk bahçe hortumunun ucuna parmak bastırılarak havaya sıkılan suyla yağmur efekti veriliyor. Maddi olanaksızlıklar bir yana, Şehr-i İstanbul İtfaiyesini çağırsalarmış keşke. Canım film buruk bir duygu kopukluğuyla başlıyor.
Gerçi hayatımda aşık olduğum tek insanın ismi de aynıydı, burada satır aralarına falan ulaşılmaya çalışılmasın lütfen, canım okur.(hay allahım ya satıarası diyorum. ne satır arası "hortum" falan yazdım yahu! Bir yazıda hortum kelimesi geçiyorsa satıraralarından ne beklenebilir ki?) Bence sahte yağmur, hepimizin içini en az esenler otogarındaki videocularda sonsuza kadar çalışmaya mahkummuşcasına rahatsız ediyor. Ayrıca çok samimi söylüyorum, o dehlizlerde çalışan insanlara yoğurt yardımı yapılmalı. Eğer paranın nereden bulunacağına dair bir sorun varsa da, mekana Michael Bay, James Cameron gibi yönetmenler alan araştırması için çağırılır, daha oraya girip karanlıkla yüzleştikleri an post-apokaliptik film çekmek için birbirleriyle yarışırlar zaten. Dava'yı okurken mahkeme binasının üstüme çökeceğini sanıyordum, aynı şekilde dava için mahkeme olarak kullanabilecek bu ortamda, çevredeki apartmanların üstüne eğildiği çok belli. Ve tabii ki efsanevi cumhuriyet camisi, aka the beton dildo var ki kabus gibi. Neyse, Rashomon'da dayıların hikayeyi anlatırken tapınağa yağmur yağarken geri döndüğü anlarda kullanılan yağmur suyunun içine Kurosawa siyah boya akıtmış, daha belli olsun diye. Bir nevi yağmura kalem çekmiş abimiz. Meseleye bahçe hortumuyla yaklaşmak yertine böyle güzel çözüm getiren tabii ki Kurosawa olacak, Tarko olacak, efendime söyleyeyim bir efsane olacak; Çağan Irmak gibi gofret yönetmen olacak değil. Aslında bir insana "gofret" demek hakarete giriyor mu bilmiyorum, ama mesela Kurosawa Cadburry'nin içindeki bileşenlerine kurban olduğum yuvarlak çikolataysa, Çağan Irmak BİFA gofrettir.
Mesela, BİFA'nın çok kalitesiz Petit Beurre'lerini seviyorum, çünkü fason cips ve bisküvi yeryüzünü kurtarma ihtimali olan son şeydir. Ama Çağan Irmak bir BİFA Petit Beurre bile olamıyor. BİFA Petit Beurre ancak ve ancak Taylan Biraderler'in Vavien'i çektikten sonra aldıkları sıfat, yoksa onlar da gofretti.
Mesela Reha Erdem de, Godiva'yı Ülker'in almasıyla memleketteki Godivalığı üstlenmiş oldu. Neyse ne ya hu, hangi yönetmenin hangi çikolata ya da bisküvi olduğundan bana ne! Ama şunu söyleyeyim ki David Lynch bildiğin çok sıcak ve koyu şekersiz, sütsüz Nescafé Classic'tir. Adamla ilgili Zizek'ten falan alıntı yapmak isterdim, ancak bu konuyu çevremdeki en az 20 insandan duyduğumu tahmin ettiğim bir vecizeyle sonlandırmak boynumun borcu: "Hiçbir şey anlamadım amınakoyayım!" Anlamazsın tabii! O saksofon çalan adam cinsel şeymiş vesaire vesaire diyenler de zizek okuyup konuşmasınlar, delikanlı gibi Naomi Watts'la Laura Harring(aka Golden MILF Awards 2001 Winner) mevzusunu anlatsın bana. Neyse, sinirlendim gidiyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder